Yozgat’ta neden yaşayamam
Pazar Sohbeti
24 Mayıs 2020
0:00
0:00
metin
Yozgat’ta yaşar mısınız?
Yozgat’ta birkaç defa bulundum. Olumlu izlenimlerle ayrıldım, çok candan, cömert, konuksever insanlarla karşılaştım. Yozgat’ta yaşamam derken büsbütün kör bir bakış açısıyla baktığımı zannetmiyorum.
Benim bir şekilde ait olduğum, mensup olduğum kültüre, Yozgat’ın tahammülü olduğunu zannetmiyorum. Alışık olduğu yaşam tarzının dışında bir yaşam ve düşünce tarzına, konuşma tarzına, giyim tarzına tahammülü olacağını tahmin etmiyorum. Belki yanılıyorum, ama zannetmiyorum. Kısa vadede, üç gün için, beş gün için, belki bir sene için çok sıkıntı olmaz. Ben de o kadar kaskatı bir insan değilim, esneklik gösterilir, taviz verilir, onların diliyle veya ortak bir zeminde konuşulur. Farklı bir kültürle temas kurabilmek, farklı bir bakış açısıyla insani ilişki kurabilmek iyi bir şey. Fakat bunu nereye kadar sürdürebilirim? Kendini nereye kadar inkar edebilirim?
Bu açıdan Yozgat’ın ve onun gibi pek çok kentin, Elazığ’ın, Gaziantep’in, Kayseri’nin, Erzurum’un, bugünkü Sivas’ın, Cumhuriyet eğitiminin getirdiği kültürel çürümenin de etkisiyle, son derece içine kapalı ve yabancıya tahammülsüz bir kültürü olduğunu düşünüyorum. Nefes alma payı bırakmazlar. Esasen Samos da muhafazakar bir yerdir. Ama nefes alma payı geniştir. Çok fazla bulaşmadığın sürece senin farklı olduğunu bilirler, anlarlar, kabul ederler, ilgi gösterirler, ortak zemin arayışı içine girerler ve hiçbir zemin bulamasalar da seni rahat bırakırlar. Artı, adada kayda değer sayıda insan var dünya görmüş, okumuş, adanın dar kültürü dışında ufuklara sahip olan. Bunlar önemli farklar.
İkincisi yine Cumhuriyet döneminin ve ondan öncesinin bir ürünü. Estetik değerler ve kamu estetiği diyeceğimiz bir şey var, ortak alanda herkesi mutlu edecek birtakım güzellikler yaratma anlamında. Bu müze olur, park olur, güzel binalar, güzel sokaklar olur. Hayatı güzelleştiren, hayatı yaşanır kılan birtakım kamu varlıklarının, ortak malların, dağların, tepelerin, ormanların, güzelliği göreceğin yerlerin olması, bir yeri yaşanır kılan şeylerin en önemlisidir. Anadolu kentlerinde bu imkan artık yok. Bir zamanlar güzel sayılacak yerlermiş, artık değiller. Güzel olan her şey yok edilmiş, acımasız bir hırsla sürekli olarak da yok ediliyor. Bu da benim tahammül edebileceğim bir şey değil.
Bu yüzden Yozgat’ta yaşamayı düşünmedim. Hala da düşünmüyorum.
Yozgat’ın tahammülü yok da İzmir’in var mı?
Evet var. İzmir, farklı kültürleri, başörtülüyü, full-body tesettürlüyü, Kürdü, Romanı, burjuvayı, Yahudiyi, Levanteni iyi kötü bir arada barındırabilen bir şehir. Uluslararası standartlara göre çok da fazla bir şey değil, fakat Türkiye standartlarına göre gerçekten çok farklı sosyal ve kültürel katmanları bir arada bulunduran ve onların yaşam tarzına çok fazla karışmayan bir toplum. Bir siyasi histeri krizinde yirmi yıldan beri, bir Atatürkçülük krizine tutulmuş durumda ve bu zaman zaman öfkeyle ve hakaretle kendini ifade ediyor. Fakat onların siyasi görüşüne ve yaşam tarzına mensup olmayan biri de İzmir’de pekala, rahat rahat yaşayabilir. Ben mesela İzmir’de yaşayabilirim. Yalnız ben değil, Pervari’den gelen bizim Kürt usta da İzmir’de yaşayabiliyor. Yozgat’ta ne o yaşayabilir, ne ben yaşayabilirim.
Otobiyografik not: Samos konusunda belki fazlaca iyimser konuşmuşum bu söyleşide. Yine de ada halkı konusunda söylediklerimin yanlış olduğunu düşünmüyorum. Yunan polisinin paranoyaklığı veya Yunan bürokrasisinin ahmaklığı, ada halkını bağlamaz.