Yolculuk nasıl yapılır
Pazar Sohbeti
13 Eylül 2020
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Hocam dünyayı nasıl gezdiniz? Plansız, parasız, otostop kullanarak mı gezdiniz? Gittiğiniz en insancıl, insanları en düzgün ülke neresiydi?
17 yaşımdan beri durmadan gezdim. Bu benim babamdan bana geçen bir alışkanlık. Her fırsatta, her imkan bulduğumda gezdim. Her türlü gezdim. Otostopla da gezdim. İlk önemli yolculuklarımdan biri 1975’te yani 18 yaşındayken Paris’ten İstanbul’a otostopla gelmiştim. Aynı yıl yine otostopla Toronto’dan kuzeye, Hudson Körfezi’nin kıyısındaki Kızılderili köylerine gittim. Daha sonra trenlerde kaçak yolculuk yaparak cebimde sıfır parayla Lüksemburg’dan İstanbul’a geldim. Kolombiya’dayken uçağa bile otostop çektik. Havalanmak için yola çıkmış kargo uçağının önüne koşup yalvar yakar kendimizi aldırdık. Yine Kolombiya’da, her şehirde ayrı karısı olan bir kamyon şoförüyle iki gün yol aldık. Her ailesiyle tanıştık, evlerinde sofraya oturduk.
Sonraki yıllarda daha çok otomobil sürdüm. Otomobilin büyük avantajı tabii öbür türlü gidemeyeceğin en ücra yerlere kadar burnunu sokabilmek. Buna karşılık otomobilinle yol aldığın zaman o kadar çok insanla tanışmıyorsun, acayip yol arkadaşlıkları kurma şansın daha az oluyor. Yine de, kimsenin girmeye cesaret edemeyeceği berbat yollara girme huyum yüzünden epey maceralara girmişliğim vardır. Mesela Gürcistan iç savaşı sırasında, Svaneti denilen memleketin kuş uçmaz kervan geçmez bir dağında arabamız hapı yutunca silahlı bir gerilla çetesinin kampında iki gün misafir olduk. Etiyopya’nın kör taşrasında, günde iki tane Toyota cipin geçtiği bir yolda iki tane lastiğim birden patladı. Tanzanya’nın Pemba adasında eşkiya çetesine rastlayıp geri viteste son sürat kaçmayı başardık. Abhazya’da bir günde üç defa silahlı soyguna uğradık. Sonuncularıyla dost olduk. Hindistan’ın Bikaner şehrinde arabayla deveye çarptım, sahibi gelmeden zor kaçabildik. Sri Lanka’da yasadışı olarak Tamil gerillalarının kontrolündeki bölgeye girdiğim için tutuklandık, dünyanın en iğrenç cezaevinde bir hafta yattık. Peru’nun dağında üfürükçü şamanları ziyaret etmek için üç bin metre rakımda iki gün katır sırtında yol aldık. Rusya’nın derin taşrasında arabamız hapı yutunca sefil bir tamirhanede bir hafta geçirdik, kasabanın tek caz bandıyla dost olup votkalar devirdik. Meksika’da iflas etmiş bir milyonerin mühürlenmiş lüks otelinde tek başımıza kaçak kaldık. Daha neler neler.
Bir yolculukta en az bir kere gözaltına alınmamışsan, çölde aç ve çaresiz kalmamışsan, otomobilin olmadık bir yerde, cangılın ortasında, teröristlerin yatağında parçalanmamışsa, yolculuk sayılmaz o. Başına zorluklar gelecek ve o zorlukların üstesinden geleceksin. Odur yolculuğun zevki. Yolculuğu yolculuk yapan şey budur. Yoksa, konfor istiyorsan evinde otur.
Ayıptır söylemesi, dünyanın altı yedi ülkesinde gözaltına alınmış bir insanım ben. Zevklidir. Hayatta bunları yapmak lazım. Bunları yapmamışsan ot gibi yaşıyorsun.