Yahudi nefretinin kökeni nedir
Pazar Sohbeti
9 Temmuz 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Adeta evrensel bir içgüdü olan antisemitizm ve Yahudi nefretinin kökenleri sizce nelerdir?
Hayır, evrensel değil. Mesela Çin’de antisemitizm yok. Daha enteresanı şudur, İslam dünyasında 20. yüzyıla kadar kayda değer bir antisemitizm yoktu. Sonuçta iki ayrı din, dolayısıyla aralarında büyük bir sempati yok. İslam biliyorsunuz millete hakime fikri üzerine kuruldu, Müslüman olmayanları ikinci sınıf vatandaş gören ve gerektiği zaman onları cezalandırma hakkını kendinde gören bir kültür. Fakat özellikle Yahudilere yönelik bir nefret duygusu ne Osmanlı Devleti’nde, ne Fas’ta, ne Yemen’de, ne Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da kaydedilmiş bir şey değil. Bütün bu ülkelerde ciddi büyüklükte birer Yahudi azınlığı vardı. Ve genel olarak kanıları şuydu ki, Avrupa’dan kırk kat daha iyi burası biz Yahudiler için.
İslam dünyasında Yahudi düşmanlığının prim yapması 20. yüzyılın ortalarına doğru, 1930’larda, 40’larda, bilhassa 50’lerde gündeme gelen bir hadise. İsrail’in kurulması ve yerel Arap halkına uyguladığı politikalardır gerekçesi veya bahanesi. Bir şekilde 19. yüzyılın ve 20. yüzyıl başının peş peşe gelen yenilgilerinden sonra İslam dünyası sıra İsrail’e gelince yeter artık deme noktasına geldi. Yüzyıllardan beri İslam toprağı olan bir yerin, Müslümanların öteden beri küçümsediği bir halk tarafından zapt edilmesi, bu halkın Batıyı abi olarak arkasına alması, tahammül edilmez bir aşağılama olarak algılandı. 1948’deki etnik temizlik bu tepkiyi pekiştirdi. Çok şiddetli, çok çirkin, ölçüsüz bir Yahudi düşmanlığı İslam dünyasını peyderpey etkisi altına aldı.
Avrupa’ya gelince Avrupa’da Ortaçağ’dan beri Yahudi düşmanlığı vardır. Her zaman vardır. Her ülkesinde vardır. Dönem dönem yükselir, dönem dönem düşer. Fakat benim bildiğim 10. yüzyıldan beri, 11. yüzyıldan beri Batı dünyasında şaşmaz bir süreklilikle her iki üç kuşakta bir Yahudi pogromları olur. Yahudileri yok etmek, Yahudileri ezmek, Yahudileri silmek için çabaya girişirler.
Farkın kaynağını iki dinin, İslam ve Hristiyanlığın farklı siyasi altyapılarında bulmak lazım. Hristiyan dini nasıl oluştu, onu hatırlayın. Roma İmparatorluğu vardı, ortak bir medeniyeti, ortak varsayımları, ortak dili, ortak kurumları olan kocaman bir imparatorluktu. Bir ucu İngiltere’ye, bir ucu Irak’a dayanan bir dünyaydı. Bu dünyada bir dizi devrim sonucunda Hristiyanlık devlet dini oldu ve prensip olarak herkes Hristiyan oldu. Hristiyan olmayan birinin medeniyet dairesinde yaşayabileceği fikri yabancıydı Hristiyan dünyasına. Hristiyan olmayan birinin toplumda ne hakkı olabilir? Hristiyan olmayan biri medeni bir insan sayılabilir mi? Ortak kanunlara, ortak yaşam tarzına ve ortak inançlara sahip olmayan birinin toplumda yeri var mıdır? Böyle oluştu fikir, 4.-5. yüzyılda Hristiyan dünyasında. Bu dev kültürel homojenlik platformunun asimile edemediği tek unsur Yahudilerdi. Yahudiler inatla katılmadılar Hristiyanlığın ortak platformuna. Bundan dolayı da baştan itibaren bu kültürde reddedildiler, anlaşılamadılar. Nasıl olur böyle şey, kim buna izin verebilir duygusuyla yüz yüze yaşadılar.
İslam ise böyle bir hareket değildi. İslam bambaşka bir yerden geldi. Fetih yoluyla geldi. İslam, Arabistan’da çok küçük bir azınlığın platformu iken dünyayı fethetti. Fetih yoluyla insanların dinini değiştiremezsin kolay kolay. Uzun vadede, çok uzun süreçlerde belki. Fakat İslam dünyasının en parlak çağında, Abbasilerin yönettiği topraklarda yaşayanların ancak küçük bir kısmı Müslümandı. Gerisi gayrimüslimdi. Çünkü fethedilmiş bir devletti yönettikleri. Hazır bir toplumsal altyapı üzerine askeri zorla empoze edilmişti. Dolayısıyla İslam dini, yönettiği ve kendisinden farklı dini olan insanlarla bir arada yaşamanın, onları yönetmenin, onlarla iletişim kurmanın kurallarını, usullerini, sistemlerini geliştirmek zorunda kaldı.
Hz. Ömer zamanından itibaren her Allahın günü şu sorularla yatıp kalktılar: Büyük çoğunluğu gayrimüslim olan bu imparatorlukta, bunlara hangi hakları verebiliriz? Hangi haklarını kısmalıyız? Onların nasıl davranması gerekir? Onların hukukunu ne yapacağız? Bir Hristiyan ile bir Müslüman kavga ederse nasıl çözeceğiz? Bu konularla uğraşmak zorunda kaldılar.
Hristiyan dünyası gayri-Hristiyanları sildi, emdi, kendi içine entegre etti. Müslüman dünyası onları yönetti. İki ayrı yaklaşım. Dolayısıyla antisemitizm her zaman Batı dünyasında çok daha şiddetli oldu, çünkü anlaşılır ve hazmedilir bir şey değildi. Şöyle düşünün, Avrupa’da 13. yüzyıla gelindiğinde nüfusun %99 küsuru Hristiyan. Geriye kalan küçücük bir azınlık var. Bu azınlık uymuyor, oturmuyor bir yere, kurallara aykırı. İslam dünyası 13. yüzyıla gelindiğinde %60’ı aşan oranda gayrimüslim. Çeşit çeşit Hristiyanlar var, Afrikalılar var, Hindular var, egemenlik altına alınmış çeşit çeşit insan var ve o meyanda birtakım da Yahudiler var. Bambaşka bir durum.