Viyana neydi ne oldu
Pazar Sohbeti
13 Şubat 2022
0:00
0:00
metin
Uçak rötar yaptığı için bağlantıyı kaçırdım, Viyana’da bir gün bedavadan kaldım. Son ziyaretimden bu yana dokuz yıl geçmiş. Hızlı bir tur attım. Benim bugüne kadarki çalışmalarımın çetelesini tutanlar varsa aranızda hatırlarsınız, bir Viyana gezi rehberi yazmıştım yıllar önce, 1992 yılında. “American Express Guide to Vienna and Budapest” adıyla çıktı. Budapest o tarihte turizm açısından marjinaldi, esas Viyana hakkındaydı kitap. O zamanlar bir hayli Viyana dolaşmışlığım vardır.
Çok güzel bir şehir. Biraz müzemsi, biraz bal mumu içinde korunmuş bir havası var. Bir zamanlar parlak, güzel günler görmüş de şimdi tinton bir dul bayana dönüşmüş izlenimini verebiliyor. Orta Avrupa’da ve diğer Avrupa şehirlerinde süslenip püslenip pastanede kahve içen yaşlı hanımefendiler vardır, biraz onu hatırlatıyor Viyana bana.
Bir dönem Avrupa’nın en güçlü iki devletinden birinin başkentiydi. 19. yüzyıla gelindiğinde hala Paris ve Londra’nın ardından Avrupa’nın üçüncü kentiydi. Kozmopolitliğiyle, zarafetiyle, sanat konusundaki olağanüstü üretkenliğiyle ünlüydü. Bir imparatorluk kentiydi. Sonra imparatorluk paramparça oldu, geriye milli parktan hallice bir devletçik kaldı. Var olması için makul bir sebep bulunmayan bir küçük ülkenin, bugünden çok mazide yaşayan başkenti bugün Viyana. Nüfus sıralamasında da Avrupa’da onuncu sıraya mı ne düşmüş.
18. yüzyılda Viyana, zarafet üzerine kurulu fakat fazla içeriği olmayan bir sanat anlayışının başkentiydi. Derinlikten ziyade cilada, pırıltıda uzmandılar. Meşhur deyimi vardır, Habsburg başkentinde durum vahim, ama ciddi değil diye.
1750’lerden başlayıp 19. yüzyıl sonuna kadar klasik batı müziği denilen hadisenin odak noktasıdır Viyana. Haydn, Mozart, Beethoven, Schubert, ondan sonra Brahms, Mahler, hepsi Viyanalıdır. Barok mimarinin bayrağını İtalyanlardan alıp zirveye taşıyan da onlardır. Ama felsefe dedin mi tam bir çöldür. Zaten Katolik kilisesi dizginleri elinde tuttuğu sürece fazlaca düşünmelerine de izin verilmemiş.
Derken 19. yüzyıl sonlarında birdenbire Viyana’da üretilen kültürün niteliği radikal bir şekilde değişir. Tüm Avrupa’nın en modernist, en nihilist, en karanlık fikir ve sanat akımları Viyana’dan çıkmaya başlar. Kabaca 1880 veya 1890 yılı dolayında yüz seksen derecelik bir dönüş yaşar kent. Mozart’ın kenti bir de bakmışsınız Freud’un kenti olmuş. Geleneksel ahlak anlayışlarını, geleneksel aristokrasi anlayışını yerle bir eden nihilist düşüncelerin, geleneksel estetiği kökünden reddeden müzik ve mimari akımlarının yuvası olur Viyana. Modern dünyanın kanseri olan kutu kutu apartman mimarisi Bauhaus’tan on yıl önce Viyana’da icat edilir. Schönberg’in atonal müziği de, Alman Nazizmi ile antisemitizmi de, Siyonizm düşüncesi de orada doğar. İki yüz yıllık aristokratik cila tutkusuna bir çeşit tepki olmalı.
Bir enteresan detayı da unutmayalım. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Viyana’da kayda değer bir iş yapmış olan insanların neredeyse tümü Yahudidir. Freud’dan tut, Schoenberg’e kadar, dönemin mimarlarından, yazarlarına, gazetecilerine, bilim insanlarına, ekonomistlerine, sağcılarına, solcularına, sosyalistlerine kadar, 1880-90’lardan 1938’e dek Viyana’da üretilen her şey Yahudi toplumunun mutfağından çıkmış görünür. Oysa daha önceki dönemde, yani Viyana’nın zarafet ve aristokrasi sembolü olduğu çağda, ilaç için bir tane kayda değer Yahudi adı sayamayız şehirde. Çok ani ve radikal bir dönüşümdür bu.
Sebeplerini az çok analiz edebiliyoruz. Viyana’da Ortaçağdan beri her zaman bir Yahudi nüfus vardı. 18. yüzyıl sonuna sonuna kadar gettoda kapalı bir hayat yaşamışlardı. Sonra reformlar yapıldı, 1780’lerde Yahudilere tam ve eşit vatandaşlık hakları verildi. Üniversitelere kabul edildiler. Peşinden Polonya’dan, Ukrayna’dan, diğer Doğu Avrupa ülkelerinden kente büyük bir Yahudi göçü gerçekleşti. 1830’lardan itibaren akademi ve tıp sahalarında birkaç Yahudi ismi duyulmaya başladı. Fakat Yahudilerin ciddi bir şekilde Viyana’nın kültürel yaşamını ele geçirmeleri, 19. yüzyılın son çeyreğidir. Yani reformdan üç kuşak sonradır. İlginç bir sosyal dönüşümdür. Gerek sosyal tarih gerek düşünce tarihi açısından ilginç bir inceleme sahasıdır.