Türklerin şehir kültürü yok mu
Pazar Sohbeti
14 Kasım 2021
0:00
0:00

metin

Hiçbir edebiyatı, alfabesi, kitabı, eğitimi, bilgi birikimi, düşünce sergüzeşti, okulu olmayan Osmanlı harabezarlığının sıfır mirasından, grameri, alfabesi olan bir dil yaratma çabası, şehir yaşam deneyimi olmayan Türkleri şehir ve çağdaşlıkla tanıştırmak vs. vs. Atatürk’ümüzün en büyük başarılarıdır...
İnsan ümitsizliğe kapılıyor, nasıl bu kadar cahil kuşaklar yetişebiliyor? Nasıl bir eğitim sistemidir ki, böyle nispeten okumuş, cümle kurmayı bilen, kendini ilerici, modern, kültürlü vs. sayan bir insan, hakikate bu denli yabancılaşmış oluyor?
Şehir yaşama deneyimi olmayan Türkler... Türkleri şehir ve çağdaşlıkla tanıştıran... Bakın, özellikle Balkan ülkelerini gezdiğiniz zaman çok net olarak göreceksiniz. Bu ülkelerde Türkler şehirli nüfus imiş. Bütün şehirler Türk şehri. Say sayabildiğin kadar, bugün artık olmasa da eski Selanik, Bulgaristan’ın aşağı yukarı bütün şehirleri, Makedonya’nın şehirleri, Saraybosna, Üsküp, Manastır, Prizren, Kosova’nın şehirleri yani Priştina, Ohri, Drama, Serez, Kozani vs. Bütün bu yerlerde şehir nüfusu, egemen nüfusu Türkler veya Türkleşmiş Slavlar ve Arnavutlar. Yerli halk, Sırplar olsun, Bulgarlar olsun, köylü. Reaya. Yönetici sınıf ise Türk.
İki çeşit Türk var bu bölgede. Bir, şehirli Türkler var. Egemen sınıf. Bir de egemen sınıfın askeri dayanağını sağlayan göçebe, Türkmen, Anadolu’dan gelme, genellikle çok küçük yerleşim birimlerine saçılmış olarak yaşayan bir unsur var. Fakat bütün bu şehirlerde, yüzlerce ve yüzlerce şehirden söz ediyoruz, çarşı mahallesi her zaman Türklerin. Çarşının merkezinde kilise olmayabilir ama mutlaka cami var. Kent seçkinlerinin konakları, hala birkaçı korunmuş olan o güzel cumbalı büyük konakların hepsi Türk evi. En azından Balkanlar açısından baktığınız zaman, sorudaki iddia absürt bir iddia. Çünkü şehirli olan Türkler, Rumlar değil, Sırplar değil, Bulgarlarla Arnavutlar hiç değil.
Neden az çok okumuş, az çok kültürlü, az çok tarih bilen bir genç kuşak Türkiyeli neden bunu bilmez, hatırlamaz, kavramaz, anlaşılır bir şey değil. On defa daha anlatsam kavramayacak, kabul etmek istemeyecek.
Devam ediyoruz: “Hiçbir edebiyatı, alfabesi vesaire müziği olmayan, okulu olmayan Osmanlı...”
Osmanlı’nın gayet gelişkin bir edebiyatı var, gerek şiir gerek düz yazı alanında. Bu edebiyatın bazı ayırt edici yanları var, bunlar alışık olmayanın o edebiyata ulaşmasını önleyen şeyler. Son derece kapalı bir kültür sözkonusu. Kendi referansları içine kapanmış olan, başka kültürlerle diyalog ihtimalini dahi aklına getirmeyen, üstünlüğünden sonsuz derecede emin bir elit kültürü bu. Elit kültürünün kalitesi nasıl ölçülür bilmiyorum. Bir his meselesi biraz. Fuzuli gibi, Baki gibi bir şair, çok bariz bir şekilde dünyanın en büyük şairleri arasında yer alması gereken sanatçılar. Fakat kendi kültürleri dışında hemen hiç tanınmayan isimler. Çünkü fazlasıyla esoterik, fazlasıyla içe kapanık, kendi referanslarına fazlasıyla dalmış, başkasıyla konuşmayan, adeta punk bir kültür. Punk derken şunu kastediyorum: Bütün diğerlerinden biz farklıyız, bizim kendimize özgü renklerimiz vardır vee bu renkleri zaten siz anlayamazsınız diyen bir kültür. Bu kültür tabii ki zaman içinde cılızlaştı ve kurudu. O kabuğun içine kapandıkça relevansını, dünyayla bağını kaybetti ve bir süre sonra sessiz sadasızca öldü. Ölümünün sebeplerini tartışabiliririz. Yeni hayat kaynaklarıyla beslenebilir miydi, sürdürülebilir miydi, başka şekilde olabilir miydi, geçerli sorulardır bunlar. Belki de olumsuzdur cevapları. Ama bunlar yoktur dediğiniz zaman sadece kendi cehaletinizi ortaya koymuş oluyorsunuz.
Çok zengin bir dili vardır Osmanlının. Bugünkü Türkçe, klasik devir Osmanlıcası yanında sefil bir kabzımal dilidir, zavallılaşmış ve küçülmüş bir dildir. Fakat eski Osmanlı dili, sürdürülebilir bir öneri olamazdı. Çünkü varsaydığı, üzerine oturduğu kültür, olağanüstü keskin sınıf ayrımına dayanan bir elit kültürüydü. Toplumun çok büyük kısmını dışarıda bırakan, kapalı bir daire içinde, şehirlerde varlığını sürdüren bir kültürdü. Batıdan esen fırtınaya dayanması mümkün değildi. Büzüldü, ezildi ve çöktü.
Bir Türk kültürü var mıdır? Bence gidin Saraybosna’ya sorun bunu. Yemek kültürü mesela, ki kültürünün önemli bir parçasıdır. Dünyada ancak Hint ve Çin mutfaklarıyla boy ölçüşebilecek zenginlikte ve çeşitlilikte bir yemek kültürü var. Ve bariz bir şekilde egemen ve kendinden emin bir yemek kültürüdür. Öteki bölgesel yemek kültürleri bunun gölgesinde, cılız bir şeyler yapmaya çalışan, kısıtlı repertuvara sahip şeyler.
Sonra müzik, klasik Türk müziği yani, 20. yüzyıl başında ölüp gitmiş bir gelenekten söz ediyoruz. Biraz olsun dünya müziğini tanırsanız, Hint müziği nedir, Endonezya müziği nedir, Yunan müziği nedir bir fikriniz varsa bilirsiniz, dünyada çok fazla emsali olmayan, son derece rafine bir müzik geleneğidir. Yüksek sanattır. Yani eğitim gerektiren, kulak aşinalığı gerektiren, yazılı bir kültürü olan bir müziktir.
Bunlar, zamana ayak uyduramadı. Batının olağanüstü bir dinamizmle dünyaya hakim olan kültürüne direnemediler. O dönüşümü gösteremediler. Onunla karşılıklı yükselemediler. O taraf yükseldikçe bu taraf küçüldü, ezildi, köşeye sıkıştı ve tükendi. Türk yönetici sınıfları canhıraş bir çabayla, Tanzimattan itibaren, Batı’yı Batı yapan sır nedir, öğrenelim ve taklit edelim çabasına girdiler. Haklıydılar, yapılacak başka şey yoktu. Üstüne dev bir dalga geliyor Batıdan. Bütün bilimlerde, sanatta, şehircilikte, ekonomide, askerlikte, her alanda seni aşan, seni ezen bir kültür oluşmuş Batı’da. Biz bununla nasıl başa çıkacağız paniğiyle, art arda birtakım projeler denediler ve bunların hiçbiri yürümedi. Hiçbiri başarılı olmadı. Reşit Paşa, Fuat Paşa, Âli Paşa, Genç Osmanlılar, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet, Atatürk Cumhuriyeti: Bunların hepsi canhıraş birer kurtuluş mücadelesidir. Hepsi de temeldeki arızaları çözmeyi başaramadığı için eksik ve sakat kaldı. 200 yıllık reform sürecinde Türkiye adım adım geriledi. Cumhuriyet devrinde de, evet, aynı şekilde geriledi. Sanat alanında da, bilim alanında da, şehircilik alanında da, ekonomi alanında da Türkiye geriledi. Ara ara atılımlar yapar gibi oldu. Fakat yürümedi.