Türkler nasıl Müslüman oldu
Pazar Sohbeti
8 Mart 2020
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Türkler İslam’a kılıç zoruyla mı girdi?
Nihai sebebi elbette odur. Fakat bunu, kılıcı dayadılar, ya kelleni ya pipini keseceğiz dediler gibi algılamayın. Daha karmaşık, dolaylı ilişkiler var arada.
Öyle anlaşılıyor ki yazılı kültüre geçer geçmez Türkler yoğun bir din arayışına girdiler. Medeni devletler dünyasının bir zorunlu unsuru olan dinlere merak saldılar. Çok hızlı bir şekilde, art arda, batıdan ve güneyden gelen bir dizi yüksek din kültürünü benimsediler. 8. yüzyıl sonunda Uygur hakanları Nestorcu Hristiyanlığı devlet dini ilan etti. Peşinden o zamanın dini akımlarından Maniheizm, ardından Budizm Uygur Türklerinin aklını çeldi. Belli ki bir arayış vardı, yeni çağın zorunluluğu olan bir şeydi bir dine mensup olmak. Çeşitli seçenekler arasında sanırım İslam’ı hem en güçlü, hem geleceğe dönük en umut vadeden din olarak gördüler. Özellikle Orta Asya’nın batı kısmındaki Türkler topyekün Müslüman oldular.
Bu hadiseyle hemen hemen aynı tarihlerde Doğu Avrupa uluslarının benzer bir süreçten geçtiğini görüyoruz. 9. yüzyılda Çekler, peşinden Bulgarlar, peşinden 10. yüzyılda Macarlar, bir süre Ortodoks Bizans ile Katolik Batı arasında kararsız kaldıktan sonra Katolik dinini benimsediler. Eski kabile dinlerini terk edip medeni dünyaya ayak bastılar. 10. yüzyılda Ruslar aynı yola girdiler. Şöyle anlatılır, Rus Beyi Vladimir artık illa ki bir din gerektiğine kanaat getirince bir tane Hazar devletine, bir tane Bağdat’a, bir tane de İstanbul’a adam gönderir, hangi dini seçeceğine karar vermek için. Hazarlar Yahudi, öbürleri Müslüman ve Ortodokstur. Elçilerden İstanbul’a gelen Ayasofya’dan o kadar etkilenir ki, hikaye bu, Ruslar Ortodoks Hristiyanlığı seçerler. Orta Asya’daki Türklerin de din piyasasına çıkması, yani pazardan mal alır gibi din almaya başlamaları aynı tarihlere denk geliyor.
Başka bir faktör var, can ve mal güvenliği. 8. yüzyıldan itibaren İslam devleti, Türk ülkesine sürekli akınlar düzenleyerek ganimet ve esir elde etti. Biliyorsunuz İslam hukukunda Müslüman ülkenin ahalisi köle edilemez. E senin köleye ihtiyacın var, ne yapacaksın? Ya Afrika’daki sınır ülkelerini yağmalayacaksın, ya Slav ülkelerini yağmalayacaksın, ya da Orta Asya’daki Türkleri yağmalayacaksın. Ya Zenci, ya Rus, ya da Türk getireceksin köle olarak. Afrika’da, Sahra’nın hemen güney kıyısındaki girişimci insanlar hemen adapte olmuşlar duruma, Müslüman olup Araplar adına köle toplamaya ve İslam dünyasına sevk etmeye başlamışlar. Türklerde de benzer dinamiklerin etkili olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Gelen Türk kölelerin bir bölümü Abbasi imparatorluğunda bir profesyonel askeri sınıf, kapıkulu sınıfı oluşturmuş. 820-830 yıllarına doğru Abbasilerin ordu kadroları hemen hemen tümüyle Türklerden oluşmaktaydı. Yaşam öykülerinde hep aynı kalıpları görüyorsunuz, biri geliyor Bağdat’ta askeriye içinde yükseliyor, komutan pozisyona geliyor. Bir zaman sonra memleketten akrabalarını, sadık adamlarını getirtiyor, kendine bir güç tabanı oluşturuyor. Gelenlerin bir kısmı asker oluyor, bir kısmı diğer mesleklerde yükseliyor, aralarından alimler çıkıyor, edipler çıkıyor, idareciler çıkıyor. Demek ki Bağdat’ta bir Türk kolonisi oluşuyor.
Doğal olarak, bu koloninin anavatandaki uzantıları Bağdat’ın ideolojik ve kültürel üstünlüğünden etkilendiler. Ve eğer bir din seçeceksek en uygunu budur deme eğilimine girdiler. Nasıl ki diğer tarafta Çin’in kültürel etkisi altında olan Türkler de Budizmi aynı şekilde, aynı şevkle seçtiler.
Demek ki kılıç zoruyla mı girdi sorusuna bir anlamda doğrudur fakat tek başına o kadar basit değildir diyeceğiz.