Türkler Araplıktan nasıl kurtulacak
Pazar Sohbeti
12 Ocak 2020
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Bu Arap seviciliğinden kurtuluş nasıl olacak?
Soran kişinin adı Hüseyin. Önce adınızı değiştirmekle başlayabilirsiniz belki. Hüseyin biliyorsunuz Arapça bir isim. Hasan adının küçüğüdür, Küçük Hasan demektir Hüseyin. Yalnız Hüseyin değil tabii, Türkiye’de en çok kullanılan adların hepsine bakıyoruz. Sırasıyla Mehmet, Fatma kadınlarda, erkeklerde Ali, kadınlarda Ayşe, erkeklerde Mustafa, Ahmet, kadınlarda Emine, Hatice, Hüseyin ve Hasan, İbrahim, İsmail, Osman, Halil, Zeynep, Ömer, Yusuf, Süleyman, Ramazan, Murat, Meryem, Abdullah, Şerife, Sultan, Mahmut, Hanife, Elif, Salih, Kemal, Fadime, Havva, Recep... İlk 33 isim bunlar. İlk 33 isimin nüfus toplamına bakıyoruz, 33 milyon nüfus çıkıyor. Devamına baktığımız zaman... Türkiye’de erkeklerin yaklaşık yüzde 70’inin, kadınların yüzde 80’inin Arapça isimleri olduğunu görüyoruz. Arap seviciliği derken neyi kastediyor arkadaşlar? Onu merak etmeye başlıyor insan.
Çocuklarına isim vermek bir toplumun en en ciğerden, en damardan kültürel davranışıdır. Çocuklarının kimliğini belirliyorsun. Çocuklarının şu dünyada kim olduklarına karar veriyorsun. Onları damgalıyorsun doğduğu günden itibaren. Benim çocuğum Mehmet olsun diyorsun. Yani Heng Hua değil, Jean Pierre değil, Mehmet olsun diyorsun. Ve onları Arapça bir isimle damgalıyorsun.
Tabii ki dindir bunun sebebi. Fakat din dediğiniz şey, İslam, sonuç olarak Arapların milli dinidir. Türk kültürü denilen şeyin ne derece derinlemesine, ta dibine kadar Araplıkla damgalanmış olduğunu anlamak istemiyorlar, kabul etmek istemiyorlar.
Bu gördüğünüz tuhaf ruh hali, Tanzimat sonrası Türk elitinin ideolojisidir. Biz, diyorlar, biz var ya biz, Avrupalılar bizi küçümsüyor ama biz Araplardan değiliz, biz çok Batılıyız, hatta kadınlarımız da sarışındır, gerçek veya sahte. İşte bu anlayışı aşmadan Türkiye’den ve Türklerden ne köy olur, ne kasaba olur. İşin en temeldeki gerçek düzlemini kavramak istemediğiniz zaman yalanla bir ulusal kültür oluşturmaya çalışırsınız, kimse de yemez.
Bu kişi adları çalışmasından beni çok şey öğreniyorum, gerçekten ufkum açılıyor. Arapça isimlerin anlamlarına girdiğin zaman vallahi hepsi de çok güzel anlamları olan şeyler. Hemen hepsi de temel insani değerleri ifade eden isimler. Güzellik, sevgi, sadakat, cesaret, vakar, gönül sağlamlığı vs. gibi kavramlar üzerine kurulu repertuvarın büyük kısmı. Arapça isimlerin ana grubu böyle, bir de 11. yüzyıldan itibaren yaygınlaşan Nureddin, Hayreddin, İzzeddin, Ziyaeddin gibi isimler var ki onlar daha da güzel, daha da yüksek bir edep ve kültüre işaret eden isimler. Aralarında kavgayı, savaşı veya nefret ideolojisini vurgulayan isimler çok az.
Ondan sonra 20. yüzyılda, 1930’lardan itibaren uydurulan Türkçe isimlere bakıyorsunuz. Aman allahım, aman allahım! Bildiğin Nazi ideolojisi, başka bir şey değil. 1930’dan sonra yaygınlaşan Türk adlarının iki tane ana fikri var. Birincisi ırkın ve soyun ne kadar üstün ve güçlü olduğunu ilan eden adlar. Ya da klişeleşmiş, adeta karikatürleşmiş cinsel roller, yani erkekler her zaman er, metin, yağız, kılıç, mızrak, kurt, aslan, asker vesaire, kadınlar ise yumoş kadar yumuşak, çiçek, böcek, sevgi, Barbie isimleri. O kadar çirkin isimler ki, 20. yüzyılda icat edilen Türkçe isimler.
Daha önce de Türkçe isimler vardı. Bir hayli yaygın olan isimler de vardı. Bunlar genellikle alt tabakaya özgü isimleridi. Yeter, Döne, Durmuş, Dursun, Satılmış, Hanım, bu tür isimlerdir. Belli başlı üç tema vardır. Bir, Dursun, Yaşar cinsinden isimler. Bunlar çocuk ölümlerinin yoğun olduğu bir çağda dilek ve dua adlarıdır. Doğan çocuk yaşar inşallah demektir. İkincisi Döne ve Yeter cinsinden isimler, doğum kontrol isimleridir. Başka çocuk olmasın veya başka kız olmasın demektir. Üçüncüsü Sevgi, Sevim gibi adlar. Çok mütevazı isimlerdir eski gerçek Türk isimleri.
1934’ten sonra çarşaf çarşaf yeni Türk adları listeleri yayınlanmış. Onları bir ara size daha ayrıntılı olarak yazacağım. Genellikle çok çirkin bir ideolojiyi yansıtan, saldırgan, ırkçı adlardır. Şunu kabul etmek lazım ki eski Türk kültüründe, yani son devir Osmanlı kültüründe feci suretle köhnemiş olan bir şey vardı. Din içine kapanmış, dünyaya sırtını dönmüştü. Bir tıkanma, çağa ayak uyduramama hadisesi vardı. Silelim, atalım bunları, artık eskidi dini kavramlar ve kültür, onun yerine yeni bir şey koyalım dediler. Ve koyamadılar.
Sözde Avrupai oldular, evrensel oldular. O Avrupailik ve evrensellik, pekala biliyorsunuz, toplumun en tepesindeki on bin kişiyi, bilemedin elli bin kişiyi ilgilendirdi. Toplumun geri kalan kısmına sadece fanatizm, sadece düşmanlık, sadece dünyaya yabancılık aşılandı. Cumhuriyet projesinin galiba özü budur. Yukarıda bir batılılık cilası, aşağıda bir faşizm vahşeti.