Türkçülerden neden nefret etmeliyiz
Pazar Sohbeti
22 Ağustos 2021
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Birçok konuda objektifsiniz ama bazen öyle bir konuşuyorsunuz ki Taşnaklar bile bu kadar Türk düşmanı olamaz dedirtiyorsunuz. Lütfen düşmanca dil kullanmayın.
Birincisi, sevgili arkadaşımız Taşnaklar konusunda bilgi sahibi değil belli ki. Taşnaklar her şeyden önce Ermeni milliyetçisidir. Yani idealize edilmiş, mitleştirilmiş bir Ermeni tarihi, Ermeni kimliği, Ermeni vatanı üzerinden konuşurlar. Söylemlerinin temel direği budur. Bende böyle bir şey gördünüz mü bugüne kadar? İpucunu gördünüz mü?
Türklerle, yani sokaktaki insan, Ayşe teyze, sanayideki Asil Usta, barda tanıştığım Melek hanım, eşim, dostum, arkadaşım, okuldan sınıf arkadaşlarım, çocuklarım ya, benim kendi çocuklarım, bunlarla Türklük düzeyinde bir problemim olmadı bugüne kadar. Hiç olmadı, zerrece olmadı. Bizim Ermenilerin bir kısmı kapalı bir dünyada yaşamayı severler. Ben öyle bir dünyada yaşamadım. Hakkari’de de dostlarım var, Trabzon’da da var, cezaevinde de var, polis dostlarım da var. Profesyonel hırsız ve katil dostlarım da oldu geçmişte. Bir sıkıntım olmadı onlarla. Demek ki bu düşman dil meselesi biraz kafa karıştırıyor, değil mi? Yani bir şeyi yanlış algıladığınız apaçık belli.
Türk devletine ve eğitim sistemine hakim olan, olağanüstü ölçüde yalan üzerine kurulu, ırkçı ve saldırgan dil, beni, ilkokulda pek farkında değildim, ortaokuldan beri tiksindirmiştir. Tiksiniyorum bu dilden. Bu dili kullananlardan, bu dili yüceltenlerden, bu dili kimliklerinin bir parçası haline getirenlerden iğreniyorum. Tarif edemem bunu size. Bu insanların öldürülmesi veya şiddete uğraması halinde yüzüm güler, sevinirim.
O dil bir hastalıktır. Bu topluma yukarıdan empoze edilen, yukarıdan dayatılan bir ruh hastalığıdır. Hayvanlaştırma projesidir. Gerekçesi bellidir. Çünkü Türk Devletine asker lazım. Asker de böyle yetiştirilir. Beynini alacaksın, yerini birkaç tane basit sloganla dolduracaksın, yürü evladım dediğinde siki kalkacak. Yani rasyonel bir gerekçesi var bu projenin. Fakat bu proje, bu toplumu hasta etmiştir. Bu proje, bu toplumda patolojik sonuçlar doğurmuştur. Ve bu sonuçlardan Türkiye’deki herkes kadar ben de etkilendim. Size birkaç defa anlatmışımdır, Işık Lisesi diye bir okulda okudum ben ortaokulu. Pek de beğenirler. Modern, Atatürkçü, Türk gençliğinin pek beğeneceği bir okul. Ben Işık Lisesi’ni bir Nazi kampı olarak yaşadım. Çok namussuz insanlar vardı yönetici kadroda. Öğretmen olarak, yönetici olarak ve onların gözüne girmeye çalışan öğrenci pislikler olarak. Ondan sonra hayat boyu, askerlerde, tapu dairesinde, devlet dairesinde, yüzüne gülüp arkandan hakkında konuşanlarda, çok net olarak gördüm. Defalarca Türk Devleti tarafından organize edilen linç kampanyalarına maruz kaldım. 1986’da askerdeyken ilk kez, Türk yargı sisteminin ne kadar yoz ve adaletsiz bir mekanizma olduğunu öğrenme fırsatını buldum. Tekrar 2000 senesinde, yazmış olduğum bir kitap, Karadeniz Gezi Rehberi dolayısıyla, hakkımda yarattıkları alçakça linç kampanyası dolayısıyla tanık oldum.
Bu olaydan yedi sene sonra Hrant Dink öldürüldüğünde süreçteki paralellikleri çok net olarak gördüm. Benim hakkımda yaratılan linç kampanyasının tüm mekanizmaları ile Hrant’ın öldürülmesine yol açan süreçte yaşananlar tıpatıp birbirine benzer şeylerdi. Bu kampanyanın birçok detayını biliyorum. Kim kime ne dedi, nasıl bir süreç başlattılar, neler yazdılar, neler söylettiler, kimler nasıl tavır aldı, bunları az çok izledim. Tartışmasız bir şekilde aynı elden, aynı kalemden çıkan, aynı kişiler tarafından organize edilen bir şeydi. Onun için bir şeylerden nefret ediyorsam, bildiğim için nefret ediyorum.
Umarım ki siz de günün birinde akıllanırsınız, ve benim ne kadar haklı olduğumu, ve bu nefreti paylaşmanın bir insanlık görevi olduğunu idrak edersiniz.