Türk ve Arap mimarisinin farkı nedir
Pazar Sohbeti
28 Ocak 2024
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Geleneksel Türk sivil mimarisiyle Arap sivil mimarisi arasındaki fark nedir? Şam’ı gezdiniz, mimari anlamda gözünüze çalan şeyler nelerdi?
Şam’ı yeterince bilmiyorum. Şam’a gittik 2008 yılında. Fakat Kurban Bayramı’nın ilk günüydü ve her şey kapalı, şehir ölü şehir olduğu için bir an önce kaçtık. Sonra Halep’te bir hayli vakit geçirdik. Halep’e bayıldım ben. Halep’i çok beğendim, çok sevdim. Şahane bir şehir olduğunu düşündüm. Şimdi taş üstüne taş bırakmadılar Halep’te, o başka.
Bir de Fas’a maalesef hiç yolumu düşüremedim. Benim oğlanlar defalarca gittiler Fas’a. Hayranlar o ülkeye. Baba seni de götürelim diye illa benim yakama yapıştılar birkaç kez. Orası hakkında da bir hayli fikir sahibi olmaya başladım.
Türk mimarisi dediğimiz İstanbul ve çevresi mimarisi ile Arap mimarisi, iki farklı gelenek. Öncelikle Türklere ait bir mimaridir fakat birlikte yaşadıkları diğer kavimler de bu mimarinin benzerini yapmıştır. İstanbul mimarisi demek daha doğru olur. İstanbul’dan başlayıp iki tarafa doğru biner kilometre gittiğinizde bu mimariyi görürsünüz. Doğuda Kayseri’ye kadar, Sivas’a kadar bu mimari geçerlidir. Selamlıklı, büyük pencereli, sedirli, divanlı, çoğu zaman cumbalı veya çıkmalı bir ev tarzıdır ki şahane bir şeydir. Dünyada içinde oturması en zevkli olan ev çeşitlerinden biridir. Hayranım o evlere. Benzerlerini aynı espri içinde, aynı ruh içinde, Şirince’de yapmaya çalıştım. Malzemesi hafiftir, ahşap ağırlıklıdır çoğu zaman. Ahşap üzerine sıva, bağdadi gibi tekniklerle inşa edilmiştir. Alt katlar taştır. Alt katlar genellikle hayvan içindir. Üst kat insanların yaşadığı kısımdır.
Bu bir mimari gelenek. Arap ülkeleri ülkelerinde ise iç avlulu ve eyvanlı evler bir şiir, bir şaheser, başka tarz bir şaheser. Daha sıcak bir iklim. Genellikle iki katlı değil, bir katlı düşünülüyor. Zeminde yayılmış evler yapılıyor. Damlar düz dam, çünkü yağmur yağmıyor. Malzeme taş. Çünkü taş bol, ağaç yok. Doğanın sunduğu imkanlar çerçevesinde büsbütün başka bir mimari geleneği gelişmiş ülkelerinde.
Arap köy mimarisinde köyün genel tasarımı çok çarpıcı gelir bana. Yani kutu kutu, kübik, düz damlı, amfi şeklinde üst üste yığılan evlerden oluşan yerleşim birimleri. Türkiye’de örnek olarak genellikle Mardin gösterilir. Mardin maalesef çok dejenere olmuş bir örnektir. Mardin’in ilçesi Savur bile Mardin’den daha güzeldir o açıdan. Fakat Suriye tarafına geçtiğiniz zaman alasını görüyorsunuz öyle köy ve kasabaların. Sokaklar genellikle çok dardır, gölgedir, çünkü geniş alanlarda ısı birikir ve yaz günlerinde pişersin. Dar ve kuytu yerlerdir ortak geçit alanları. Evlerin içi serindir bir şekilde. Çok kalın taş duvarlarla yapılmıştır. Damın üstü bir yaşama mekanıdır. Yaz gecelerinde orada uyunur. Teker teker evlerin hepsi son derece basit ve fazla bir kimliği, marifeti olmayan evlerdir. Fakat köyün veya kasabanın genel görüntüsü bir şaheserdir. Bu da bir başka mimari geleneği, Türk mimarisinden farklı bir tarz. Aynı ölçüde güzel bence.
Başka bir şeye değineceğim. Özellikle Midyat taraflarına ilk gittiğimde, 98-99 falan, beni çarpan şeydi. Orada bir sürü güzel köy var, eski Süryani köyleri. Bakıyorsunuz, Yunan adası mimarisi. Hani Yunan adalarında kübik evler vardır, özellikle Kikladlar’da yani Orta Yunan adalarında, Mykonos’un, Santorini’nin evleri böyle kutu kutu bembeyaz evler. Allah Allah nasıl etkilenmişler, Yunanistan’a mı gittiler oradan, mimar mı getirdiler diye düşündüm. Oysa bilmem gerekirdi, güneş doğudan doğar. Kültürel etkiler batıdan doğuya değil, doğudan batıya gider genellikle.
Sonra alakasız bir yerde tarihi okurken fark ettim. 10. yüzyılda Bizans Nikephoros Phokas, Ioannis Tsimiskes imparatorlar zamanında, uzun bir Arap döneminden sonra Kuzey Suriye’de birçok yerleri fethetmişler ve ne yapmışlar biliyor musunuz? Urfa’dan, Halep’ten, Antakya’dan bir sürü insanı kaldırıp uzun zamandan beri metruk olan Ege Adalarına iskan etmişler. Antik çağın sonunda Roma İmparatorluğu batıp medeniyet ortadan kalktığında Ege adalarının çoğu terk edilmiş, uzun süre boş kalmış. Derken 10. yüzyılda biraz adam yerleştirelim de şuradan vergi alalım demişler. Suriyelileri bulmuşlar, onları yerleştirmişler. Yani Yunan adası mimarisi dediğimiz şey büyük ölçüde Arap mimarisi.