Türk halkı görgüsüz köylü müdür
Pazar Sohbeti
5 Eylül 2021
0:00
0:00

metin

Büyük çoğunluğu görgüsüz ve köylü olan bir halk cehaletten nasıl kurtulabilir?
Başka bir ülkeden söz ediyorsanız, bilmiyorum. Eğer Türkiye’den söz ediyorsanız Türkiye’de halkın büyük çoğunluğu bir kere köylü değil. Bugün itibariyle yüzde yirminin altına düşmüş bulunuyor köylü nüfusu. İkincisi, Türkiye halkının görgüsüz olduğu iddiasına katılmayacağım. Aksine, dünya standartlarına baktığınız zaman bir hayli görgülü bir halktır. Sonradan görme orta sınıfı görgüsüzdür. Aşırı derecede görgüsüzdür. Köy kökeninden gelip yeni yeni şehir yaşamına adapte olan kesimlerde de ciddi birtakım uyum sıkıntıları vardır. Köyde doğal olan birtakım davranış normlarının şehirde geçerli olamayacağını idrak etmek zaman alan bir süreç. Ama bunda suç o köy kökeninden gelen kişilerde değildir. Asıl suç, ülkeye yol gösterme, ülkeye ideal sunma, ülkeye bir örnek olma misyonuna sahip olan seçkin sınıfın ahlaki ve kültürel çürümüşlüğüdür. Türkiye’nin asıl sorunu budur. Köylülük değildir, görgüsüzlük de değildir. Eğitimli sınıfların kötü eğitilmiş olmasıdır. Temel problem budur.
Türk Cumhuriyeti’nin eğitim sahasındaki en büyük fiyaskosu, en büyük yenilgisi, doğru dürüst bir elit eğitimi sistemini kuramamış olmasıdır. Avam eğitimini, eğitimin en alt basamağını çok geniş kitlelere bir şekilde ulaştırmayı başardılar. Özellikle 1950’den sonra başardılar. Her köye ilkokul açıldı, orta öğretim eskisiyle kıyaslanmayacak kadar yaygınlaştı. Fakat bir topluma lazım olan şey, sadece herkesin minimum seviyede eğitilmesi değildir. Onun bir kademe üstünde yeterli sayıda memur ve ara kadrolar eğitilmesi de değildir. Bir de o topluma önderlik edecek, o toplumun fikir dünyasını oluşturacak olan bir seçkin zümrenin yetiştirilmesi gerekir.
Türkiye’de daha düne kadar elit eğitimi konusunda eldeki tek imkan, Osmanlı döneminde çoğu yabancı devletler tarafından veya onların kurumsal desteğiyle kurulmuş olan Robert Kolej, Sen Jozef, Galatasaray Lisesi, Alman Lisesi gibi çok kısıtlı bir elit okulları zümresiydi. Cumhuriyet bunların gelişmesine izin vermedi. Sayılarının artmasına izin vermedi. Aksine gitgide küçüldüler, gitgide bütçeleri daraldı, gitgide daha kısıtlı bir alana hapsedildiler. Sonuç olarak Türkiye’de üst düzey, dünya standartlarında eğitim görmüş insanlar sayıca ve kalite açısından gitgide azaldı. Bu ayrıcalık ancak yurt dışında okuma imkanını bulan şanslı bir azınlığa hasredildi. Bu azınlık ise, içinde doğduğu topluma yabancılaştı. Kendi suçu değildi elbette, eğitim sisteminin gerçeği bu. Eğer sen ülkede organik olarak yüksek kaliteli eğitim veremiyorsan insanlar ne yapıp eder çocuklarını yurt dışına gönderirler. Yurt dışında şekillenen bir insan da bir daha kolay kolay adapte olamaz buranın koşullarına. Doğal bir şey. Dolayısıyla kendi toplumunda önderlik, öncülük rolünü yeterince üstlenemez. İçte eğitilmiş olanların hali de malum. Memur olmayı ve baş eğmeyi öğreten bir eğitim sisteminden söz ediyoruz. Bunun sonucu olarak avamı irşad edebilecek, avama yön verebilecek bir modern elit sınıfı oluşturulamadı Türkiye’de. O rolü, gitgide cahilleşen, kuşaktan kuşağa kalitesi düşen, geleneksel eski dinî elit, yani aşiret öncüleri, bölgesel ve yerel din alimleri, tarikat şeyhleri, medrese hocaları üstlenmek zorunda kaldılar.
Halk, aklı başında alim insan arayışındaydı. Her zaman bu arayış içinde olmuştur. Anadolu halkının alim insana olan saygısı sonsuzdur. Benim gibi halkın alışılmış fikir ve değerlerine komple zıt olan birisi dahi, nereye gidersem gideyim, bizim Şirince köyü ortamında, cezaevi ortamında, karakol sohbetlerinde, Allahın kaybettiği birtakım taşra köylerinde, bu saygıyı her zaman gördüm. Hocam, hocam derler ve can kulağıyla dinlerler, ne diyor bu adam. Bilgiye son derece önem verirler. Senin batılılaşmış olan, sayıca çok az ve kalite olarak çok kısıtlı olan elitin bu hizmeti yerine getiremiyorsa, yani sıradan insanların alim ihtiyacına cevap veremiyorsa, ne yapsınlar, onlar da gider, hocaya hacıya danışırlar. Hocanın hacının da doğru dürüst bir eğitimi yoksa, daha doğrusu engellenmişse, yapacak bir şey yok artık. Çünkü elit din eğitimi de önlendi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde. 19. yüzyıl sonunun İslam din uzmanlarının kalitesiyle bugünküleri kıyasladığınız zaman feci bir uçurumla karşılaşırsınız. Adım adım, basamak, basamak düştüler. Kendi suçları değil bu, eğitim verilemeyişinin bir sonucu. Halk da alim diye onları belledi, onlara gidip sordu, şu problemimin çözümü nedir diye.
Benim cezaevinde her girdiğim koğuşta ve her cezaevinde çok yakından deneyimlediğim hadise şudur. Temel birtakım konularda insanların müthiş bir bilgi açlığı var. Bunların en önemlisi dini konulardır ve şunu gayet iyi biliyorum ki, ne kadar radikal fikirler sunarsanız sunun, muhataplarınızı ciddiye alarak ve severek anlatırsanız her şeyi dinlerler. Muhammed peygamber filan değil diye anlattım ben bu insanlara. İlkokul birinci sınıftan terk Diyarbakırlı Kürtlere, Urfa pavyonlarında türkücü olan adama, profesyonel hırsıza, özel harekat polisine, ateizmi son derece net bir şekilde, hiçbir kelimemi sakınmadan anlattım ve ağızları açık dinlediler. Sonra gidip üçüncü şahıslarla tartıştılar, hoca böyle diyor ne dersin diye. Evrenle, varoluşla ilgili sorunları büyük bir merakla, son derece büyük bir açlıkla izlediler. Türkiye tarihi, Türkiye’nin toplumsal yapısı, Ermeni soykırımı, Kürt meselesi, Suriye meselesi, Atatürk diktatör müydü değil miydi? Bütün bu klasik soruları çölde vaha bulmuş gibi bir şevkle, iştihayla dinlerler ve severler.
Büyük bir bilgi açlığı var Türkiye insanında. Bu açlık eğer doyurulamıyorsa onların suçu değil, doyuramayanların suçu. Yeni değil, 1990’ların başında Türkiye gerçeği ile daha yakından tanışmaya başladığım zaman, köye taşınma kararını verdiğim dönemlerden beri bildiğim bir şey var. Yarı okumuş Türklerin, kendini beyaz zanneden Türklerin cehaleti ve ahlaki düşüklüğü kadar korkunç bir şey yok Türkiye’de. İnsanın tüylerini diken diken eden bir şey. Toplumsal sorumluluğu yok bu insanların. İnsanlara bir şey öğretme, onlara bir şey verme gibi bir içgüdüleri yok. Hep bana, hep bana. Hep alayım, alayım. Sonra da bunlar cahil, bunlar pis. Bu kadar. Türkiye’nin o bir milyon, iki milyon kişilik tabakası var ya, en üstün bir altı. O tabaka ahlaken ve kültürel açıdan Türkiye’nin başındaki sıkıntı kaynağıdır. Tekrar söyleyeyim, onların suçu değil çünkü böyle eğitilmişler. Çünkü Türkiye’de gerçek anlamda insanlara yol gösterecek, insanlara yol göstermeyi bir misyon haline getirecek bir eğitim sistemi yok, böyle bir eğitim kurumu yok.
O kadronun bir üstünde bir de 50 bin kişilik daha dar kadro var, Türkiye’nin eski elitleri. Onlar ise bu topluma feci suretle yabancıdırlar. Bir an önce Türkiye’yi bırakıp gitmekten başka kafalarında bir vizyon ve bir umut yoktur. Kendileri gidemediler, çocuklarını yurt dışına göndermeye çalışırlar. Bundan dolayı elbette onları suçlayamayız. Kişisel bir trajedidir. Aynı zamanda ülke için, ulus için büyük bir trajedidir.