Tarikatler hangi eksiği tamamlıyor
Pazar Sohbeti
18 Haziran 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Osmanlı devlet otoritesi olarak Anadolu’da hiç yoktu, halkın bildiği tek resmi otorite 700 boyunca tarikatlardı diyebilir miyiz? Halkın tek bilgi kaynağı da tarikatlardı diyebilir miyiz?
Diyemeyiz.
Tarikatlardan önce hoca vardı, bir de kadı vardı. Osmanlı, devlet otoritesi olarak Anadolu’da hiç yoktu diyemeyiz. Elbette vardı. Devlet otoritesi olarak Doğuda daha zayıftı, fakat yine vardı. Nihai sopa sahibi olarak Osmanlı bilinirdi ve saygı duyulurdu. Yanısıra, insanların gündelik yaşamında, gayrimüslimleri bir yana bırakırsak, Müslüman insanların yaşamında, iki önemli otorite figürü vardı. Biri hocadır. Çocuklar eğitilirdi. Osmanlıların eğitim sistemi birçok açıdan zayıftı, boşluklarla doluydu, fakat sonuç olarak şehirlerin her mahallesinde, kasabalarda, hatta bazı köylerde mektep ve hoca vardı. Hoca böyle benim gibi sakallı bir adamdı. En azından biraz Kuran ezberletirdi. Birtakım temel öyküleri, toplumun ortak müktesebatını oluşturan klişeleri, mitleri, anlatıları aktarırdı yeni kuşaklara. Bunları aktarmasan toplum diye bir şey olmaz. Çünkü toplum dediğin şey bu mitlerin, bu anlatıların, bu ortak kabullerin toplamıdır.
İki, kadı vardı. İhtilaf halinde, ki insanlar birbirleriyle her zaman ihtilafa düşerler, bunu çözümleyecek, sen haklısın, sen haksızsın diyecek ve kararı kabili icra olacak bir merci vardı. Her toplumda vardır bu. Osmanlı toplumunda da Müslümanlar için bu merci kadı idi.
Dinin temeli, yani Sünni Müslümanlığın ana iki ana direği bunlardı. Hoca ve kadı. Bir eğitim ve bir hukuk sistemiydi din. Bu ise yetersiz kaldığı için, yani insanların dinden bekledikleri bazı ihtiyaçları karşılamaktan aciz kaldığı için, başka şeyler de gerekti.
İslam dini fazlaca geometrik bir din, bir kurallar dini, rasyonel bir din. Öyle bir din düşün ki bir insanın yedi kuşak akrabasına kadar, amca oğlunun yengesinin evlatlık kızının boşanmış kocasının mirastan yüzde kaç alacağını hesaplıyor. Oruç günü geğirirsen yahut dişlerini fırçalarsan ertesi gün onun yerine tutacağın orucun şartları nedir diye hesaplamaya çalışıyor. Rasyonel bir sisteme oturtmaya çalışıyor insan yaşamını. Böyle bir din.
Bu din yetersiz bir dindir. İnsanların temel birtakım psikolojik ihtiyaçlarını karşılamayan bir dindir. Nedir o temel psikolojik ihtiyaç? Her şeyden evvel büyü ihtiyacıdır. Yani şu duayı söylersen, şu azize yakarırsan, şu evliyanın yatırına gidip yedi gün üst üste ip bağlarsan kaynanan kör olur! Bu bir büyüdür. Falan dedenin kabri çok iyiymiş, o mağaraya gidip suyundan içersen yeni doğan çocuğun ölmez. Kutb hazretleri dua etse yaşamını karartan cinler bertaraf olur. Evci Sultanı ziyaret edersen evin olur. Bunlar büyüdür. Bir ilimdir büyü. Yani iyice kafayı bu işe takarsan bütün bir hayat boyunca sürekli olarak öğreneceğin inceliklerle dolu bir sanattır, bir bilgi dünyasıdır. Tarikatlar bu ihtiyaca cevap vermiş. Bir o ihtiyacı, iki, karizmatik din ihtiyacını, yani coşarak, haykırarak, kendini kırbaçlayarak, dans ederek, müzikle, orjiyle ibadet etme ihtiyacını karşılamışlar. Coşku ve esrar dinini temsil etmişler.
Hoca ve kadı bunları karşılayamaz. Hoca ve kadı aksine sana der ki, niye kaynananın gözünü çıkarmak istiyorsun? Dinimiz buna izin vermez. Haklıdır. Ama öbür adam da haklı. Kaynanasının gözünün çıkması lazım mı? Lazım. Nasıl bunları bağdaştıracaksın? Tarikatler işte bu ihtiyaca cevap vermişler, İslam dininin eksiğini tamamlamışlar. Önemli bir fonksiyon. Yasakladık deyince kaybolmuyor bu fonksiyon.
İslam dininin, kitabi ve teorik İslam dininin tatmin ettiği kesim yönetici sınıftır. Yönetici sınıf açısından son derece sofistike, son derece kitabi, son derece zengin teorik dayanakları olan bir akıl sistemi, cazip bir şeydir. Bunları öğrenmek suretiyle toplumda itibar sahibi olabilirsin, derin hoca olabilirsin, diğer derin hocalarla son derece zevkli tartışmalar yürütebilirsin. Bir şey söylediğin zaman insanlar “ooo hocam ne güzel söylediniz” derler. Bunlar insanı memnun eden şeylerdir. Entelektüel olmayan ve yönetici olmayan, yani elinde kalem ve kılıç tutmayan büyük halk tabakası açısından ise yetersiz bir dindir. O yüzden tarikatler ve onların temsil ettiği büyü dünyası olağanüstü ilgi görmüş. Özellikle fakir halkın, cahil halkın en önemli manevi dayanaklarından biri haline gelmiş.
Bugün kendine laik diyen kesimin tavrı geleneksel Osmanlı elit dininin tavrıdır. Cahil insanların psikolojik ihtiyaçları da ne ola ki? Niye bu ihtiyaçlara cevap verilsin ki? Ölsün köftehorlar! Osmanlı yönetici sınıfının tavrı budur. Bugün kendine tırnak içinde ‘aydın’ diyen seküler neo-Osmanlı yönetici sınıfının da tavrı budur. Köyde yaşayan adamın, kasabada seyyar turşuculuk yaparak zar zor geçinen adamın, o adamın psikopat karısının, o adamın dul yengesinin hangi ihtiyaçları olduğunu akıllarından bile geçirmezler. Denize giren proleter gördükleri zaman iğrenirler. Bu ne cüret! Bir de gelip denize giriyorlar diye öfkelenirler. Çünkü onların da insan olduğu, onların da birtakım ihtiyaçları olduğu fikri yabancıdır Osmanlı ve Cumhuriyetin yönetici kadrolarına.
Bu da acı bir şey tabii.