Tarih safsata mıdır
Pazar Sohbeti
29 Kasım 2020
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Tarih, tüm olaylar, nedenleri ve sonuçları safsatadır. Tek konuşulması gereken iyi ve kötü kavramının net çizilmesi,
Katılmıyorum bu görüşe. İyi ve kötü kavramı hakkında konuşalım diyenler çoğu zaman boş laf denizlerinde pusulalarını kaybetmişlerdir. İyi ve kötüden söz etmeye başladığın zaman çok hızlı bir şekilde ikiyüzlülüğe düşersin, riyakarlığa düşersin. Soyut birtakım iyileri iddia etmeye başlarsın. Oysa gerçek bir ahlak teorisinin, yani içeriğe dair bir şey söyleyebilen ahlak teorisinin imkansız olduğunu düşünüyorum. Ahlak teorisiyle ilgili soyut ve genel geçer iddialarda bulunabilirsin. Bunların bir kısmını kulağa cazip de gelebilir. Fakat gerçek hayatta ahlaki kararların hepsi o kadar karmaşıktır ve genel geçer bir teoriye bağlanmaları o denli imkansızdır ki, en soyut düzeyden bir basamak aşağı inmeye teşebbüs eden ahlak teorileri derhal lafazanlık batağında boğuluverirler.
Buna karşılık tarih safsata değildir. “History is about evidence” demiş adam. Kanıt gösterme sanatıdır tarihçilik. Kanıt yoksa boş laf vardır. Geçmişe ilişkin birtakım neden sonuç ilişkileri ileri sürüyorsun. Ondan sonra bir polis detektifi özeniyle, bu tez doğru mudur, doğruluğunu nasıl kanıtlarız, hangi belge, hangi olgu bize bunun doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda ipucu verir? Bu soruları sormaya başladığın zaman tarihçilik yapmaya başlıyorsun. Zevkli bir iştir.
Mutlak hakikate çok fazla yaklaşamazsın tarihte. Her zaman hipotez düzeyinde kalmak zorundasın. Tarihte nedensellik kavramı üzerine daha önce birkaç defa durdum. Tarih konusunda söylediğin herhangi bir sözün anlamlı olabilmesi için neden sonuç ilişkilerine dayanması lazım. Bunu büyük bir teori içinde değil ince detaylarda dahi yapsan her zaman neden sonuç ilişkileri bulmak zorundasın. Tarih anlatısının özü budur. O siyasetçi neden öyle konuştu, hükümet neden o kararı verdi, komutan niye orduyu oraya değil buraya sürdü düzeyinde dahi bir neden aramak ve önermek zorundasın. Oysa gerçek hayatta olayların sıcağı içindeyken nedensellikler çözümlenemez. Bir sonraki gün ne olacağını hiçbir zaman bilemezsin. Oysa nedensellik teorilerin doğru olsaydı bilmen gerekirdi. A nedeni varsa B sonucu çıkar diye düşünmen gerekirdi. Oysa gerçek hayatta önünde her zaman için büyük bir karanlık vardır. Bugün A nedeni B sonucunu verir, ama ertesi gün A nedeninin ne sonuç vereceğini hiçbir zaman kestiremezsin. Çünkü toplumsal olayları etkileyen oyuncular sonsuz sayıdadır. Sayısız oyuncu sürekli olarak bir yanından olaylara müdahale etmektedir. Tüm oyuncuların hangi nedenle hangi eylemleri yapacağını gerçek hayatta kestiremezsin. Oysa aynı olayları olup bittikten sonra tarih olarak anlatmaya başladığın zaman, sanırım insan aklının kaçınılmaz bir mecburiyeti olmalı, neden sonuç ilişkileri kurmak zorundasın.
Tarihçiliğin temel paradoksudur bu. Son yıllarda üzerinde gitgide daha fazla düşünüyorum.