Tapınaklar yıkılmalı mı
Pazar Sohbeti
19 Aralık 2021
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan bir paylaşımında, Lenin devrimine tüm tapınak ve kiliseleri yıkarak, ruhban sınıfını kovarak başlamıştı demiş. Türkiye’de de öyle yapmanın iyi olacağını ima etmiş. Siz ne dersiniz bu konuda?
Prof. Dr. Ercan jeofizik profesörü. Mesleği dışında sanırım hobi olarak standart Kemalist yaveleri tekrarlamaktan hoşlanıyor. Türkiye’de okula gidenler ilkokulda öğrenirler o yaveleri. Sonraki yaşında da bazı insanların çocukluğun o saf ve masum dünyasını özlemesi normal sayılmalı, çok da şey yapmamak lazım.
Dediğiniz görüş nereden çıkmış bilmiyorum, böyle olmadı çünkü. Lenin’in tapınak ve kiliseleri yıktığına dair ben bir şey bilmiyorum. Ekim Devriminden sonra, evet, kilise ve din siyasi sahada marjinalleşti, din adamları ve ruhban sınıfı aleyhine bir dizi tedbir alındı. Fakat Lenin zamanında tapınak ve kiliselerin devlet veya parti eliyle yıkıldığına dair bir şey duymadım. Sovyetler Birliği’nde birtakım büyük kiliselerin ve yanısıra bazı camilerin devlet tarafından yıkılması 1930’ların ortasıdır, Stalin dönemidir. Enteresan bir şekilde Türkiye’de de aynı tarihlerde benzer şeyler yapıldı. Moskova’da, Bakü’de, Yerevan’da, Tiflis’te birtakım kilise ve camilerin devlet tarafından yıktırıldığı ya da kültür merkezine ve sinemaya çevrildiği tarihlerde, belki onlara misilleme olarak Türkiye’de de belli başlı büyük şehirlerdeki Ermeni kiliseleri dinamitle veya kazma kürekle indirildi 1930’larda.
Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan bunu bugünün Türkiye’si için bir model olarak sunuyor. Fransız Devriminden de örnek verebilirdi. 1793’te Fransa’da ihtilal rejimi Katolik Kilisesini bilfiil yasakladı. Rahipler dış mihrak ve vatan haini ilan edildiler. Katolik dininin gelenekleri, bayramları, pazar tatili, kilise evliliği, vs. yasaklandı. Kilise mülklerine el konuldu. Rahipler devlete sadakat yemini etmeye mecbur edildi. Dini cemaatler, manastırlar kapatıldı. Sayısız din adamı idam edildi Fransız İhtilalinde. Türkiye’de de kendini ‘sol’ sayan ve Kemalist ideolojiye meftun olan insanların model olarak gördükleri ve gıpta ettikleri bir şeydir.
Fakat bir ufak detayı unutuyor bu arkadaşlar. Fransa’da ve keza 1917 Rusya’sında kilise kurumu bariz bir şekilde egemen aristokrasinin ve egemen hanedanın ideolojik müttefiki idi. Çürümüş ve miadını doldurmuş bir sosyal yapının egemenleri ile ruhban sınıfı arasında sıkı bir ittifak ve iş birliği vardı. Fransa’da Katolik kilisesi, Rusya’da Ortodoks kilisesi, derin bir sınıf ayrımı üzerine kurulu olan bir devlet düzeninde egemen sınıfın başlıca desteği, dostu ve hık deyicisiydi.
Türkiye’de İslam’ın ruhbanı sayılabilecek olan cemaat ve tarikat gibi yapıların son yıllarda iktidarın imkanlarından bir miktar yararlanarak bazı güçlere kavuştuklarını görüyoruz. Fakat Türkiye’nin sınıfsal yapısında İslam kurumları ve İslam ideolojisi, egemen sınıfın ya da zenginlerin ve ayrıcalıklı zümrenin müttefiki değildir ki? Yoksul sınıfların müttefikidir. Onlardan beslenir, onlarla konuşur, onların can dostudur. Onların umut kapısı ve hatta bazen geçim kapısıdır. Yani pardon ama, zenginlerin sözcüsü olan, zenginlerin kültürel altyapısının ve kültürel ön yargılarının temsilcisi olan kesim, biz dinsizler ve ateistlerizdir. Fakir halk, mütevazı halk, eğitimsiz halk, İslami ruhban sınıfını kendine yakın hisseder. Dolayısıyla, faraza Lenin Amca kilise kurumlarını yok etti diye Türkiye’de de aynı şeyi yapmaya kalkarsan, Lenin’in 180 derece zıddı olan bir iş yapmış olursun. Adam egemen sınıfla kavga ediyor ve egemen sınıfın ideolojik payandası olan din kurumlarına karşı bir mücadele veriyor. Sen ise Türkiye’de İslami ideolojiye ve kurumlara karşı mücadele ederken aşağı sınıfı aşağılamakla ve kendi seçkin konumunu korumakla meşgulsün. Taban tabana zıt yerdesin. Türkiye’de kendini solda Kemalist sayan kesimlerin temel trajedisidir bu. Temsil ettikleri pozisyon Türkiye’de Rasputin’in pozisyonudur. Rasputin’in kim olduğunu da eğer bilmiyorsanız açın Wikipedia’ya bakın.
Aynı Prof. Dr. Övgün Ercan demiş ki, “inanç gönüldedir. Eğer bir ülkede bir mezhebin tapınakları, kursları, okulları, tarikatları var, o okullardan çıkanlar başka işlerde çalışabiliyor, ayrıca hocalar, müezzinler, devlet memuruysalar o ülkede laiklikten söz edilemez. İnanç parayla, para için yapılmaz. Meslek de olamaz.” Böyle demiş.
O ülkede laiklikten söz edilemez, doğru. Buraya kadar haklı. Türkiye’de devletle iç işe geçmiş bir İslami yapılanma olduğu apaçık. Ama inanç para için yapılmaz, meslek de olamaz dediği zaman hangi uzayda yaşıyor sayın profesör, bunu anlamakta zorlanırız. Dünyanın her yerinde organize din, bir kurumdur. Her kurum gibi, varlığı ve gücü, kazandığı paraya bağlıdır. İnanç işin köpük tarafı, ideolojik cilasıdır. Din bir inanç değildir. Din bir kurumdur. Din bir sosyal iktidar yapısıdır. Ve din tabii ki bir meslektir. Tarihin her çağında böyle olmuştur. Her toplumda, her kültürde böyle olmuştur. Antik Yunan’da, antik Roma’da, Hristiyan dünyasında, Protestan dünyasında, Budist dünyasında, Hindu dünyasında ve İslam dünyasında, din her şeyden önce bir kurumdur, bir iktidar yapısıdır, bir iktidar networküdür.
Çok cahil var memlekette. Hele prof. dr. unvanı kullananların pek çoğu tüyler ürpertici ölçüde cahil. Bilgiyi arama, bulma, keşfetme hırsı yok ruhlarında. Hazır, onlara toplumsal itibar sağlayan bir konumları var. Bir tribünleri var, maç tribünü gibi arkalarında destekçileri ve şakşakçıları var. Onları memnun etmek için konuşuyorlar. Onların hazır klişelerini, onların önyargılarını, onların kalıplaşmış, üzerinde yıllardan beri düşünülmemiş sloganlarını tekrarlamayı toplumsal itibarın ve kültürel statünün yegane dayanağı olarak görüyorlar.
Varsıllar için yatırım araçları, demiş yine Prof. Dr. Övgün Ercan, altın, döviz, borsa, taşınmaz. Yoksullar için ise din, namaz, şükür, sabır, ahiret, cennet ve huriler. Peki, doğrudur. Büyük ölçüde doğru bir iddia. Hangisi daha akıllı sizce? Yani altın, döviz, borsa ve taşınmaz sizce din, namaz, ahiret, cennet ve hurilerde daha rasyonel bir hayat amacı mıdır? Daha mı kalıcıdır? Daha mı çok mutluluk getirir? İnsanoğlunun temel ahlaki yönelimlerine hangisi daha yatkındır? Gelecek kuşaklara hangisi daha değerli bir miras bırakır? İnsanın yaşamına anlam katan, insanın yaşamını unutulmaz ve yaşanır kılan şeyler bu ikisinden hangisidir? Hangisi daha gerçektir, huriler mi yoksa döviz ve borsa ve kripto paralar mı?
Yahu düşünün beş dakika bunu bir.