Tanrı fikri insanın tabiatından mı gelir
Pazar Sohbeti
24 Temmuz 2022
0:00
0:00

metin

Tanrı fikri insanın DNA’sından mı gelir?
Cevabın hayır olduğu bellidir.
Evet, insanın doğasından gelen birtakım şeyler var. En ilkellerinden başlayarak bildiğimiz ve tanıdığımız tüm toplumlarda görünmeyen ruhlara, özellikle ataların ruhlarına ilişkin inançlar vardır. Bunun insanın psikolojik alt yapısından kaynaklandığı pekala söylenebilir. İnsanın fabrika ayarlarında vardır deseniz itirazım olmaz.
Niye böyle bir özelliği var insanların? Bir kere, tanıdığın ve sevdiğin insanların bir anda bir ölüp leşe dönüşmesi fikri insanların kolay hazmedebileceği bir hakikat değil. Dolayısıyla bir şekilde, bir anlamda onların hala yaşamaya devam ettiğine inanmak çok güçlü bir itki insanın içinde. İkincisi insan psikolojisinin temel bir gerçeği, varlığını ancak diğer insanlarla diyalog içinde sürdürmesidir. İster uyanık ister uykuda olsun, sürekli olarak diğer insanlar tarafından görülmek, onlar tarafından anlaşılmak, onlara bir şeyler anlatmak, onlara kendini kanıtlamak, onlar tarafından sevilmek veya sevilmemek problemleriyle yüzleşir insanoğlu. Gerçek dünyadaki insanlar bu iş için bazen yetersiz kalır. Dolayısıyla halen burada olmayan, fiziksel temas içinde olmadığın insanlarla da diyalog ihtiyacı kendini gösterir. Bu da birtakım ruhlar, birtakım olağan dışı kahramanlar, birtakım ölmüşlerin izleri ile konuşmak şeklinde gerçekleştirilebilir. Üçüncüsü, insanlarda ecdada tapma, kendi kimliğini ecdadıyla tanımlama eğilimi vardır. Dolayısıyla ecdada ait kişisel özelliklerin, ecdada ait birtakım ruhların halen aramızda yaşadığını söyleme eğilimi, ilkel ve ilkel olmayan toplumlarda sürekli karşılaştığımız bir temadır.
Buna karşılık tanrı dediğimizde, özellikle tek tanrı dediğimizde başka bir olgudan söz ediyoruz. Tek tanrının işlevi ruhlar alemini daraltmaktır. Muhatap olabileceğin ruhların sayısını azaltır tek tanrılı dinler. Bu hadise tarihte yazılı kültürün ve krallık düzeninin ortaya çıkmasıyla birlikte belirmiş. İlk aşamada Eski Yunan ve Hint tipi tanrılar zuhur etmiş. İran ve Çin tanrıları, Aztek ve İnka tanrıları da onlar gibidir. Esasen sayılamayacak kadar çok olan ruhları ve manevi varlıkları tanımlamak, tasnif etmek, onlara birer isim vermek, her birine dair standart bir öykü anlatmak ve bir bu şehirde hangi öykü anlatıyorlarsa diğer şehirde de aynı öykünün bilinmesini sağlamak anlamında bir tanrı kavramı, Milattan önce Üçüncü veya İkinci binyılların gelişmesidir. Tek tanrı ise daha sonraki aşama. Örgütlü bir siyasi egemenliğin şuna şuna inanabilirsiniz, şuna şuna inanamazsınız, falan kavmin tanrıları yalandır, onlara ibadet etmeyeceksiniz deme gücü kazanmasıyla doğar tek tanrı anlayışı. Kraliyet olmadan, örgütlü bir ruhban kurumu olmadan yeşeremez tek tanrı kavramı. Neye inanmayacağını belirleyen ve bunu kanun kuvvetiyle dayatan bir merci olması lazım. Yoksa insanlar neye teke indirgesin ki sohbet edeceği ruhların sayısını?
Demek ki tek ya da sınırlı sayıda tanrı öğretisi insanın DNA’sından gelemez. Gayet aşikardır gelemeyeceği. Kültürel ve siyasi bir mamuldur. İnsanoğlunun 300 bin senelik öyküsünün ancak son 2.500 yılında Tek Tanrı kavramı işitilmiş. Son 1.700 yılında ancak belli bir yaygınlık kazanmış. Halen dünya nüfusunun yarıdan fazlası bu düşünceyi benimsemiş değil. Üstelik bugün ulaştığımız noktada bu mitolojinin de tatmin edici bir niteliği kalmadığını düşünüyorum. Bir başka deyimle, insanoğlunun hayali dostlar ve hayali egemenler tasavvur etme macerasının muhtemelen yeni bir aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Eski tanrılar muhtemelen tıpkı eski zamanın Yunan tanrıları gibi, Asur tanrıları gibi, yavaş yavaş piyasadan kalkacaklar ve yeni bir tür sanal varlık ideolojisi veya mitolojisi topluma egemen olacaktır.