Stalin melek mi şeytan mı
Pazar Sohbeti
23 Eylül 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
2023’ün Rusya’sında Stalin’in hem bir şeytan, hem de bir kahraman olarak görüldüğünü söyleyebilirim. Devletin kendisi dahi, Moskova’nın orta yerindeki Gulag Müzesi ile Stalin’i yerden yere vururken, Kremlin duvarının dibindeki mezarı üstünde taze çiçek hiç eksik olmuyor. Rus halkının azımsanmayacak bir kısmı, Stalin yıllarını bir çeşit altın çağ olarak görüyor. Stalin hakkında sizin görüşlerinizi dinlemeyi çok isterim. Şeytan mıydı yoksa bir kahraman mı?
Her ikisi tabii ki.
Stalin gibi birini değerlendirirken şunu göz önüne almak lazım. 1917 yılında Rusya’da devlet yıkıldı. Basbayağı yıkıldı, yer ile yeksan oldu. Devletle birlikte toplumsal düzeni sağlayan, toplumda insanların belli kurallar içinde birbiriyle medeni ilişkiler içerisinde yaşamasına olanak veren, muteber sayılan ve toplumu yönlendiren kurumların hepsi birden çöküverdi. Altı aylık bir süreçte infilak etti Rusya toplumu, darmadağın oldu. Rus ordusunu oluşturan askerler, yetti bu kadar deyip, çoğu zaman subayları da vurup, cepheyi bırakıp eve döndüler. Eve dönmekle yetinmediler, köyün yarısına sahip olan toprak zenginini, kasabanın kodamanını, onlara yağ çeken papazı da vurdular. Mülklerine, evlerine el koydular. Şehirlerde dahi varlıklı ve itibarlı kişilerin konutları zapt edildi, insanlar yaka paça kapı dışarı edildi, sokağa atıldı. Böyle şeyler yaşandı Rusya’da.
Bu koşullarda yeniden bir devlet düzeni kurmak, yeniden insanların otoriteye boyun eğmesini sağlamak olağanüstü zor bir şeydir. Bir darbeyle iktidarı ele geçirdiler. Bundan böyle bizim borumuz ötecek dediler. Millet de baktı bunlara. Ne münasebet kardeşim, dedi, sen kimsin? İhtilalin sarhoşluğu yavaş yavaş geçip insanların aklı başına gelmeye başladığında basit bir gerçekle karşılaştılar. Düzenin bir şekilde yeniden kurulması lazım. Emir veriyorsun, kimse dinlemiyor, sen kimsin diyor. Emrinin inandırıcı olması için şiddet kullanmaktan başka çare yok. Dolayısıyla Stalin değil Troçki gelseydi, Lenin eğer ömrü vefa edip yaşasaydı, Stalin’den çok farklı bir şeyler yapabileceklerini zannetmiyorum. Farklı bir şeyler yapsalar ülke batardı, yeniden anarşiye düşerdi.
Stalin’in kariyerinde dönüm noktası İç Savaş’ta 1918’de Tsaritsyn şehrinde, yani şimdiki Volgograd, daha önce Stalingrad olan şehirde geçirdiği bir yıla yakın süredir. Orada çok temel bir görevi var Yoldaş Stalin’in. Rusya’nın tahıl ambarının göbeğinde olan şehir burası. İç Savaş sırasında Stalin’e Kızıl Ordu’nun iaşesini temin etme görevi verilmiş. Buğday yetiştireceksin ki ekmek yiyebilsin askerin. Yoksa ordu dağılır, yürümez, aç kalırlar. Eee, köylüler buğday vermiyor sana. Ya da diyor ki, kusura bakma devir kötü, buğdayın normal fiyatı on lira, ben sana yüz liraya veririm, onu da çok vermem biraz veririm. Bununla başa çıkmanın tek yöntemi terördür. Başka türlü başa çıkamazsın. Filan köy bize buğday mı vermiyor? Hepsini birden kurşuna dizin! Bunu yapmış Stalin. Orada öğrenmiş mesleğin sırlarını. İhtilal koşullarında otoriteyi yeniden nasıl kurarsın? İpi kopmuş tesbih gibi dağılmış toplumu nasıl yeniden bir araya getirirsin?
Gençliğinden bir esaslı bir eşkıya boyutu var Stalin’in. Kişi olarak illegale yatkın biri. Tiflis’te Gürcülerden çok Ermenilerin olduğu bir ortamda yetişmiş. Bu milletler biliyorsunuz Ruslar gibi değil, düzensiz savaşı bilen insanlar. Gençliğinde polis tarafından aranan bir kriminel, bir şehir gerillası. Takma isimlerle orada burada saklanarak, kimliğini gizleyerek yaşamış yıllar boyunca. Mücadeleyi öğrenmiş. 1917-18 ortamında da cesareti ve acımasızlığıyla temayüz etmiş. Ekim ayında Lenin ve çevresindeki birkaç kişi, Smolensk Enstitüsü’nde toplanıp darbe yapmaya karar verdiklerinde, aklı başında herkes karşı çıkmış, kardeşim yapamazsınız böyle bir şeyi, olmaz, koskoca Rusya, siz kaç kişisiniz, ne darbesi yapacaksınız? Bu ortamda Lenin’i darbeye asıl teşvik eden kişinin Stalin olduğu söylenir. Gözünü karartmadan hiçbir şey başarılamaz. Ya herro, ya merro demiş. Çok küçük bir ekiple iktidarı zapt etmeyi başarmışlar. Büyük bir maceradır.
Şimdi, terör yoluyla iktidarı kurdun, devleti bin bir zorlukla 1930’lara kadar bir şekilde ayağı kaldırmayı başardın. O süreçte bir kişilik yapısı oluşur, devlet terörü bir şekilde senin DNA’nın bir parçası haline gelir. Artık geri adım atamazsın. Geri adım attığın anda zayıfladı bu adam deyip seni devirirler. Geçmiş suçlarının intikamını alırlar. O yüzden bu yola bir kere girdin mi bir daha ölmeden frene basamazsın.
Stalin’in 1945’ten sonra hala devam eden paranoyası, ülkede süregiden polis terörü, basit bir bakış açısıyla baktığında akıl dışıdır, mantıklı değildir. Çünkü artık böyle bir şeye ihtiyaç kalmamıştır. Devlet düzeni iyi kötü kurulmuştur. Rejim devirecek kimse ufukta yoktur. Fakat şu gerçek de var ki, bir kere suç yoluna girdin mi, ister birey olarak, ister devlet başkanı olarak, o yoldan dönmek zordur. Geri adım attığın anda ayağını kaydırırlar senin ve asarlar. Çünkü çok fazla insanın kanına girmişsin, çok fazla insanın canını yakmışsın.
Sovyetler Birliği’nin yönetici kadroları Stalin 1953’te ölünceye kadar bir adım atamadılar. Stalin öldükten hemen sonra oh dediler, derin bir nefes aldılar ve hemen Stalin’i kötülemeye koyuldular. Çünkü bir şekilde normalizasyona geçmek gerekiyordu. 1956’da de-Stalinizasyonun ilk adımı atıldı, ama devamını getirmeye cesaretleri yetmedi. Donup kaldılar, 1991’e dek tam 35 sene ne yapacaklarını bilemediler.