Polis devleti derken ne kastediyoruz
Pazar Sohbeti
7 Mayıs 2023
0:00
0:00

metin

Sürekli yayınlarınızda ülkelerin polis devletleri olduğunu söylüyorsunuz. Ancak polis mafyaya bağlıysa bu durumda mafyaların ekonomik çıkarları üzerinden işleyen bir devlet mekanizmasından bahsetmek doğru olmaz mı?
Olur tabi. Yalnız polis mi mafyaya bağlı, mafya mı polise bağlı ondan da o kadar emin değilim. Sonuçta şöyle bir durumla karşı karşıyayız. Yok efendim serbest piyasaymış, kapitalizmmiş filan falan, bunlar geçti. Serbest piyasa diye bir şey yok dünyanın hiçbir yerinde. Devlet bürokrasisi inanılmaz derecede büyüdü ve güçlendi. Özellikle istihbarat örgütleri tarihte hiçbir zaman benzerine rastlanmamış bir ekonomik ve siyasi güce kavuştular. Tüm ülkelerde. Başta tabii balık baştan kokar misali ABD’de, fakat Avrupa da böyle. Anladığım kadarıyla eski Sovyet ülkeleri de çeşitli oranlarda ve ölçülerde böyle. Çin hakkında bilgim yok. Fakat Hindistan da öyle, Sırbistan da öyle, Yunanistan da öyle, Ermenistan da öyle, hepsi aynı durumda.
Bu derece güçlenmiş bir bürokrasinin egemen olduğu bir toplumda, sermaye sahipleri ancak devletle yakın ilişkileri sayesinde, devleti kontrol edebildikleri ölçüde, devletten icazet alabildikleri ölçüde, devlet tarafından kovuşturulmadıkları ölçüde büyüyebilirler. Yani bugün özel gibi görünen sermayenin ulaştığı akıl almaz boyutlar ile bürokrasilerin ve devletin ulaştığı akıl almaz güç patlaması, birbiriyle tamamen iç içe olan, aynı madalyonun iki yüzü olan şeyler. Fantastik derecede güçlü ve toplum toplumun değerleriyle, toplumun çıkarlarıyla bağını koparmış bir oligarşi ancak polis sayesinde egemenliğini sürdürebilir. Bu denli kendi kalesine çekilmiş bir egemen sınıfın malı, mülkü, canı ve güvenliği ancak son derece şiddetli, son derece silahlı, son derece acımasız bir polis gücü vasıtasıyla korunabilir. Dolayısıyla polis devleti olgusu ile mafya devleti olgusu ve bürokrasi devleti olgusu aynı şeydir. Birbirinden farklı şeyler değil.
Polis devleti derken şunu kastediyoruz. Yaşamının her anında sürekli olarak polis tehdidiyle ve polis mevcudiyetiyle yüz yüzesin. Bu Türkiye’ye özgü bir durum değil, özellikle Batı ülkelerinde feci boyutta. Hayatın her anında, araba sürerken, sokakta yürürken, okuldayken, siyasi görüş bildirirken, iş kurarken, iş büyütürken, bankada, havaalanında, AVM kapısında her an, her gün polisle muhatap olmak zorundasın. Polisin lüzumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bir toplumda güvenliği temin etmek için polis veya onun eşdeğeri olan kurumlar gereklidir. İyi bir polis rejimi, polisin hiç görünmediği bir rejimdir. Yani polisle vatandaş, normal işleri ve güçleri çerçevesinde temas kurmaz, kurmamalıdır. Sürekli olarak polisle temas içinde olmanın şöyle bir sorunu var. Düzgün insanlar da var aralarında. Fakat polis memuru üniformalı ve silahlı olduğu sürece aranızda tamamen asimetrik bir ilişki var. İstediği anda, herhangi bir saçma sapan nedenle sizin hayatınızı söndürme imkanına sahip bu adam. Sizi tutuklayabilir, sizi vurabilir. Yine özellikle balığın baştan koktuğu ABD’de, rastgele polis cinayetleri akıl almaz bir düzeye ulaşmış durumda. Sapır sapır adam vuruyorlar. Herhangi bir makul sebep olmaksızın leblebi yer gibi adam vuruyorlar. Çünkü o güçleri var. Çünkü o güç onlara verilmiş ve polis bir perde arkasında edebiyle güvenliği sağlamak yerine öne çıkmış ve her an tüm vatandaşların hayatına karışma noktasında.
Kovid hadisesi bunun zirve noktasıydı. Çünkü Covid bahanesiyle, uyduruk bir salgını gerekçe göstererek, polisin zaten kontrolden çıkmış olan yetkilerini absürt bir noktaya vardırdılar. Polisin eline, plajda yalnız başına yürüyen bir insanı maske takmadığı için tutuklama yetkisi verildi. Bunun bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket olduğu kanısındayım. Hani o çok suçladıkları Naziler var ya, işte Nazi rejimi böyle bir şeydi. Savaşın ilerleyen aşamalarında toplumun nispeten zayıf bir kesimini rastgele katletmeye başlamaları Naziliğin asıl özü değildir, Naziliğin ulaşmış olduğu son noktadır. Bugünkü gidişte, eninde veya sonunda, tıpkı İkinci Dünya Savaşındaki Yahudi katliamı noktasına varılabilir. Çünkü topluma aşıladıkları düşmanlık duyguları, temel hakların, toplumsal ahlakın ideolojik nedenlerle çürütülmesi, yok edilmesi, yok sayılması, çok kolay bir şekilde ve bir anda işi katliam boyutuna vardırır ve bu gidişle vardıracaktır.
İyi bir gidiş değil dünyanın gidişi. Türkiye’de herkesin öfkesi burnunda olduğu için ve genellikle Türkiye dışından çok fazla bilgi alınmadığı için, ülkedeki yabancı dil bilgisi çok sınırlı olduğu için, dünyada olup bitenin pek farkında değil insanlar. Zannediyorlar ki Türkiye’deki boktan durum hakikaten dünyanın sonu, bundan daha kötüsü olamaz. Var bundan daha kötüsü. Ve özellikle de sözde demokratik olan ya da yakın tarihe kadar demokrasi diye övülen ülkelerde var.