Parlamenter demokrasinin geleceği var mı
Pazar Sohbeti
9 Nisan 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
1960’lardaki milli bakiye sistemi en adil seçim sistemi değil mi? Seçimlerde kerhen oy vermek çok kötü. ‘İşte bu’ diyemeden sandığa gitmek zorunda kalıyoruz.
Emin değilim bundan. Zannetmiyorum.
Seçimlerin geleneksel teorisinde, yani bundan birkaç sene önceye kadar medeni dünyanın üzerinde anlaşmış göründüğü siyasi sistemde partilerin rolü agregasyondur. Yani mümkün mertebe geniş bir spektrum içinde birbirinden farklı görüşteki insanları bir araya getirmektir. Herkesin gönlündeki aslan aday olsun dediğiniz zaman acayip sayıda aslan kaplar ortalığı. Yüzlerce parti ile baş başa kalırsınız. Birçok ülkede bunu görüyoruz. Mesela İsrail öyle, şu anda bulunduğum ülke Karadağ öyle. Akla ziyan sayıda ıvır zıvır partiler var. Sonuç olarak parlamenter sistemde hükümet olmak için meclisteki koltuk sayısının %50 artı birini almak gerekiyor. Koalisyon kurmak zorundasınız. Parti sayısı artınca ne oluyor? Koalisyonu seçim öncesinde kurmak yerine seçim sonrasında kurmak mecburiyeti doğuyor. Dolayısıyla parti sayısı arttıkça, kamuoyu tercihlerinin hükümet oluşumundaki rolü pek cılız ve pek dolaylı bir düzeye indirgeniyor. Vatandaş kime oy verirse versin, sonuçta %51’i temsil eden bir düzine parti kendi aralarında anlaşıp bakanlıkları bölüşüyorlar.
Buna karşılık ülkede sadece iki parti varsa, her iki parti mecburen kendi içinde bir koalisyon olmak zorundadır. %50+1’i elde etmek için bir parti çatısı altında bir araya gelmişlerdir. Vatandaşın belirleyiciliği yine çok büyük oranda ham hayaldir, ama en azından vatandaşın oy verirken hangi koalisyonu tercih ettiğine karar verme şansı vardır.
Yönetici koalisyonun bir parti çatısı altında olması mı daha iyidir, partiler arası bir ittifak çatısı altında olması mı daha iyidir? Bundan beş on yıl öncesine dek siyasi gözlemcilerin çoğunluğunun cevabı ilkinden yanaydı. Bugün ise doğru cevabı ben size açıkça söyleyeyim. İkisinde de istikbal yoktur. Bu sistem yürümüyor. Siyasi partiler rekabeti ve parlamento sistemi geçmiş bir çağın, 20. yüzyılın siyasi modelidir. Bugünün dünyasında hiçbir ülkede artık yürümüyor. Dünyada 180 tane mi ne ülke var. Bunların büyük çoğunluğu çeşitli ölçülerde çok partili demokratik rejimi benimsemiş, bir kısmı da yıllardan beri bu konuda epey tecrübe kazanmış ülkeler. Gördüğümüz sonuç şu. 18. yüzyıl sonunda, 19. yüzyılda insanlık için bir kurtuluş modeli olarak sunulan, 1945’ten sonra adeta bir dogma haline getirilerek tek doğru model olduğuna hükmedilen çok partili parlamenter sistem, bugünün koşullarında hiçbir ülkede yürümüyor. Yeni çözümler bulmak gerekiyor.
Yürümemesinin sebeplerini size başka zaman anlatmıştım. Özetle, her şeyden önce çok partili demokrasinin olmazsa olmazı olan özgür basın dünyanın hiçbir yerinde kalmadı. Medya finansal açıdan sıkıştıkça, bir yandan büyük sermaye kuruluşlarının, diğer yanda devasa boyutlar kazanan devlet teşkilatlarının kontrolüne girdi.
İkincisi siyaset mesleği çok pahalılaştı. Amatör insanların girişebilecekleri bir iş olmaktan çıktı. Dolayısıyla yine büyük sermayenin ve devlet teşkilatlarının kolayca satın alabildiği bir enstrüman haline geldi.
Polis aşırı derecede güçlendi. Propaganda teknikleri dallanıp budaklandı. Dolayısıyla egemen güçlerin nasırına basan bir siyasetçiyi ezmek, ya da ezme tehdidiyle yola getirmek son derece sıradan, harcıalem bir operasyon niteliği kazandı.
Nihayet bürokrasilerin aşırı büyümesiyle beraber, bir 18. yüzyıl ideali olan kuvvetler ayrılığı fikri tarihe karıştı. Dünyanın hiçbir ülkesinde parlamentolar artık yasa yapmıyor. Bürokrasi tarafından kendilerine dayatılan yasaları ya hemen kabul ediyor ya da nazlanıp bir miktar rüşvet aldıktan sonra kabul ediyor.
Sizce siyaset profesyonellerin mi işi olmalı? Parlamentoların bir işlevi kaldı mı sizce?
Şimdiki yapısıyla parlametoların bir işlevi kaldığını düşünmüyorum. Mevcut sistemde palamentonun üç işlevinden söz edilebilir. Birincisi yasa yapmaktır, yapamıyor. Önüne getirilen on bin sayfalık, elli bin sayfalık torba yasalara usulen mühür vurmakla yetiniyor. İkincisi devlet bütçesini onaylamaktır. Olağanüstü teknik bir iş haline gelmiştir. Bir avuç part-time taşra avukatının altından kalkabileceği bir iş değildir. Üçüncüsü hükümet kurmak ve düşürmektir. Bu işlev de parlamentoların çapını çoktan aşmıştır. Hükümet koalisyonları bugün bambaşka düzlemlerde kuruluyor veya dağıtılıyor.
Parlamentonun eğer bir işlevi kaldıysa — ‘eğer’ diyorum, büyük bir eğer var orada — iki işlev geliyor aklıma. Önereyim isterseniz, belki birilerinin aklına yatar. İki ayrı heyet olabilir bunlar. Biri bir tartışma forumu olmalı. Belli bir temsiliyet niteliğine sahip, az çok toplum tarafından benimsenmiş, çok fazla popüler olması şart değil, belki az popüler ama toplumun bir ön elemesinden geçmiş olan, ağzı laf yapan, fikir sahibi olan, cesur ve farklı fikirleri önerebilecek olan insanların oluşturduğu bir kamuoyu yoklama platformu. Kamusal aklı dile getirme ve tartışma platformu. Bence yabana atılacak bir fikir değildir. Elitist bir yaklaşımdır. Fakat zaten maksat, toplumun genişçe kesimlerince seçkin sayılan insanları bir araya getirerek, anlamsızlığın batağına batmış olan siyasete biraz akıl ve bilgi aşılamak. Bir danışma meclisi. Faydasız bir kurum olmaz diye düşünüyorum.
İkinci fonksiyon bundan bağımsız bir fonksiyondur. Bir tür Ombudsmanlık işlevi diyelim, bürokrasiyle işi olan vatandaşlara yol gösterecek, onları etkili bir şekilde yönlendirecek, yollarını kaybetmemelerini sağlayacak bir heyet. Bunun şimdiki anlamda bir meclis olması dahi gerekmiyor. Bir kadro gerekiyor. Herhangi bir ilden veya ilçeden Ankara’yla başı dertte olan insanların Ankara temsilcileri — kapı kethüdaları da diyebiliriz buna, eski bir tabirle. Çeşitli toplum kesimlerini ve çeşitli coğrafi alanları temsil edecek belli sayıda yüksek yetkili temsilci ya da danışman. Belki bunların partili olması bile yasaklanmalıdır.
İki ayrı iş bunlar. Biri bir tür senato, bir ayan meclisi. Diğeri bürokratik konularda uzmanlaşmış, hukukçu, devletin girdisini çıktısını iyi bilen, etkili bir şekilde vatandaşı devlet kapısında temsil edebilecek bir temsilciler heyeti. Mevcut parlamenter sistemin hala işlevsel olabilecek iki görevini üstlenirler. Hükümet kurup düşürme konusunda ise sahte ritüeller bir yana bırakılır. Belki sadece tam yetkili bir Devlet Başkanı seçilir, beş sene boyunca uygun gördüğü kişilerden hükümet kurar, kanunları da kafasına göre adamlarına yazdırır.