Otellerden kim eşya çalar
Pazar Sohbeti
5 Eylül 2021
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Otelden eşya çalmak, sabun, şampuan, elma, armut bir yana bokunu çıkartıp elbise askısından duş başlıklarına kadar sökmek, TV kumandasını pillerine kadar çalmak neden biz Türklere has bir olay? Avrupalı otelden ne çalıyor bir fikriniz var mı?
Kendi otel deneyimimden çıkardığım bir ders var. İlk başlarda çok amatördük ve her bir konuğumuzla dost gibi ilgilenirdik. Normal yaşamda tanıdığın bir insana nasıl davranırsan öyle davranırdık. O dönemde evlerimizde hiçbir şey çalınmadı. Yarı yarıya Türk ve yabancıydı müşterilerimiz. O zamanlar müstakil evlerimiz vardı ve evlerde ciddi değerli eşya vardı. Az buz değil, mesela tanınmış Türk ressamlarının birkaç özgün tablosu, Hindistan’dan getirilmiş panolar filan. Bir Allahın kulu bir kıl götürmedi. Ne zaman ki zaman geçti ve biz daha büyüdük, kurumsallaşmaya başladık. Birtakım standart davranış biçimlerine girmeye, personel çalıştırmaya başladık, müşteriyle bizden çok personel muhatap olmaya başladı. O zaman ufak tefek de olsa hırsızlıklar olmaya başladı. Kilit bir nokta bu. Şu kanaate vardım: Seni kurum olarak görmeye başladığı zaman, yani bir insan olarak değil, bir şirket olarak görmeye başladığı zaman, seninle arasındaki ahlaki bağı kesiyor insanlar. Domuzdan kıl koparmak helaldir noktasına geliyor.
Başka bir detay. Ben oteli yönettiğim on iki, on üç sene boyunca bir Allahın kuluna pasaportunuzu, kimliğinizi alayım demedim. Asla. Jandarma kırk defa uyardı, ültimatom verdi, kimlik almak zorundasınız diye. Almıyorum. Almam. Çünkü kimlik sormak demek karşındakinin sözüne güvenmiyorsun demek. Adam diyor ki benim adım Ahmet Mehmet. Kanıtla bakalım dediğin anda bitti, arandaki insan ilişkisi kalktı kurum ilişkisine girdin. Bir yabancı oldun. Daha da önemlisi, devleti arkana aldın. Diyorsun ki, yasa benden yana, ben burada devletin temsilcisiyim. Gerekirse, yanlış bir şey yaparsan, hırsızlık yaparsan polis de arkamda, seni tutuklatırım. Çünkü kimliğin bende. Düşmanlık ilişkisidir bu. Çok kibarca da olsa, rutin de olsa, insanlar buna alışmış dahi olsalar öyledir. O zaman otelden bir şey çalmak mübah hale gelir. Şöyle düşünün, dostluk ve arkadaşlık ilişkisi içinde olduğunuz birinin evinden, sevdiğiniz doktorun muayenehanesinden, sohbet ettiğiniz bir dükkandan mal çalar mısınız? Bunları aştığınız zaman araya bir yabancılaşma efektini sokmuş oluyorsunuz. O zaman iş bozuluyor.
Her otelcinin bildiği bir şeydir. Avrupalılar otelin malına, mülküne asgari zararı vermek için çaba gösterirler. Giderken, ne bileyim, havlularını katlarlar. Pırıl pırıl bırakırlar, temizlik yapıp giderler. Türk müşteri, özellikle belli bir türü daha problemlidir. Ortalığa sıçıp sıvayıp giderler. Araplar daha da beterdir. Bunun açıklaması nedir? ‘Kültür’ deyip geçmek anlamsız geliyor bana. Karşılıklı bir etkileşim var. Pardon deyip kullanayım o kelimeyi, bir diyalektik var. İşletmeci müşteriye insan gibi davranmıyor, devletinden öğrendiği gibi, jandarmanın önerdiği gibi davranıyor. Müşteri de işletmeye insan gibi davranmıyor. İşletmeci de haklı tabii, ortalamada hangi müşteriden ne muamele görebileceğini biliyor, one göre tedbir alıyor. Bir fasit daire, kendi kendini besleyen bir döngü.