Osmanlı’da ağır sanayii kim kurardı
Pazar Sohbeti
6 Şubat 2022
0:00
0:00

metin

Baskın Oran bir şey söylemiş geçenlerde: 20. yüzyıl başında Osmanlı toplumunda Ermeni sermayesi ağır sanayi aşamasına geçmek üzereydi. Ne dersiniz?
Bunun doğru olduğunu sanmıyorum. Ve işin püf noktasının da tam burada olduğunu düşünüyorum. Evet, büyük bir kalkınma vardı. Evet, kapitalistleşiyordu. Evet, her yerde, imparatorluğun her yerinde modern sektörler, modern yatırımlar çok büyük bir oranda Ermeniler önderliğinde ve Ermeni sermayesiyle gerçekleşti. Buna bilumum küçük ve orta işletmeler, ipek atöyleleri, un fabrikaları, fotoğraf stüdyoları, kahvehaneler, gazeteler, sigorta şirketleri vesaire dahildir. Modern çağa özgü olan tüm sektörlerde Ermenilerin elle tutulur bir hakimiyeti vardı.
Fakat ağır sanayi dediğin zaman orada iş değişir, başka bir seviyeye geçmiş olursun. Çünkü devlet arkasında durmadan ağır sanayi kurulamaz. Ağır sanayi devletle kol kola kurulur ancak. İşin koptuğu nokta da orasıdır. Çünkü Ermeniler adeta devletten bağımsız olarak, devlete rağmen, devletin kenarlarında, kendi devletlerinden ziyade yabancı devletlerin gücüne dayanarak kapitalist gelişme sürecine girmişlerdi. Bu süreç bir noktada ağır sanayi seviyesine geçtiği zaman bunu devletten bağımsız olarak veya devlete rağmen yapamazsın. Silah sanayii kuracaksın, lokomotif sanayii kuracaksın, uçak sanayii kuracaksın. Devletin onayını ve yardımını alman lazım. Senin için yol yapacaklar, maden işletecekler, gümrük mevzuatını yeniden düzenleyecekler, meslek okulu açacaklar, mevzuatı baştan yazacaklar. Devletle bambaşka bir düzeyde işbirliğine girmen lazım. Burası artık “onların” yahut Türklerin devleti değil, bizim devletimizdir diyebilmen lazım. Yahut da Ermenilikten vazgeçmen lazım. Devlete sadakatini azınlık pozisyonunun önüne geçirmen lazım.
Bu noktada, 1910’lardan söz ediyoruz, gerek devletin, gerek Ermenilerin önünde aşılması imkansız denecek bir ikilem vardı. Hem sen devletten ayrı duracaksın, benim kimliğim, benim cemaatim, benim kültürüm, benim dilim sizinkinden farklı diyeceksin. Devlet gücü senin elinde olmayacak. Hatta içten içe sana diş biliyor olacak. Aynı zamanda kapitalist gelişmenin doğal mantığıyla, ağır sanayi kurma arayışına gireceksin. Çözümü imkansız bir ikilemdi. O noktaya gelinceye dek, 1870’lere, 90’lara kadar, 19. yüzyıl iyimserliğinin hala sürdürülmesi imkanı vardı. Memleketin kalkınması lazım. Türkler fazla muhafazakar ve geri. O halde, buyur Ermeni kardeşlerimiz yatırım yapsın. Gitsinler Avrupa’da okusunlar, Avrupa’nın fikirlerini buraya taşısınlar. Biz de devlet olarak gerektiği kadar destek olalım. Onlar kalkınsın, onlar sayesinde biz de kalkınalım. Bu fikir 1910’lara dek mümkün olan bir fikirdi. Tek doğru fikir buydu demiyorum, fakat aklı başında bir insanın bu fikri savunması mümkündü. Ermenilerle Türkler arasında bir sınıfsal tabakalaşma olması imkanı vardı. Ağır sanayi noktasına geldiğinde artık mümkün değildi. Artık devlet onların mı olacak, bizim mi olacak noktasına gelinmişti.
Sonucu biliyorsunuz.