Osmanlıca zengin bir dil mi
Pazar Sohbeti
9 Nisan 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Osmanlıcanın batı dilleri kadar zengin olmadığı doğru mu? Ayrıca Türkçe mi, Osmanlıca mı daha zengin?
İlk sorunun cevabı hem evet hem hayırdır. Klasik Osmanlıca, yani Tanzimat öncesi dönemin dili, bir yanıyla fantastik derecede zengin bir dildir. Çünkü sınırları belli değildir. Arapça ve Farsça yazılı metin hazinesinin tamamı Osmanlıcaya dahildir. En olmadık Arap ve Fars kitabetinde keşfedeceğin her kelimeyi kullanabilirsin. Arapça, muazzam bir akademik ve felsefi ve dini ve hukuki literatürü olan bir dil. Farsça 10. yüzyıldan itibaren muazzam bir edebi imgeler dünyası, bir edebiyat geleneği oluşturmuş bir dil. Bu iki dilde herhangi bir tarihte üretilmiş, ne kadar az kullanılırsa kullanılsın, ne kadar marjinal olursa olsun, her kelimeyi, her çağrışımı, her referansı kapsama alanına almış Osmanlı kültürü.
Öte yandan aynı zamanda fakir bir dil, çünkü konu dağarcığı bugünün anlayışına göre çok kısıtlı. Yüzde doksanına yakını dini literatürdür, fıkıhtır, İslam hukukudur, İslam mitolojisidir, İslam dininin öğretim araçlarıdır. Edebi geleneği birtakım kalıp kavramların tekrarı ve manipülasyonu üzerine kuruludur. Dar bir seçkin zümrenin anlayabileceği referanslar ve atıflarla dolu bir dildir. Avamın kavraması için değil, aksine kavramaması için, okuduğunu anlamaması amacıyla tasarlanmış bir dildir. Dar bir elitin dilidir Osmanlıca dediğimiz şey.
Sözlüklerde kelime saymaya kalktığınız zaman zengin bir dildir. Osmanlı eliti de 19. yüzyıla gelinceye dek pek övünürdü, aman dilimiz ne zengin maşallah diyerek. Fakat 19. yüzyılda Batı dünyasıyla tanıştığında bir şokla yüz yüze geldi. Dehşetle fark ettiler ki, sınırları dışında koca bir dünya inşa edilmiş ve Osmanlı dili bırakın o dünyayı kavramayı ve ifade etmeyi, o dünyanın terminolojisini karşılayacak kelimelerden bile yoksun.
Bu sadece bilimler alanında değil, her alanda, ne bileyim, şehircilik, gastronomi, hukuk, devletler hukuku, tıp, teknoloji, bankacılık, finans, gazetecilik, matbaacılık, fotoğrafçılık, gemicilik, mühendislik, bütün bu alanlarda devasa bir kelime hazinesi oluşmuş Garp dünyasında. Oturmuşlar bunları nasıl tercüme ederiz diye çalışmaya başlamışlar. O dönemde birbiri ardına yabancı diller sözlüğü, tıp sözlüğü, diplomasi tabirleri sözlüğü, sanat ıstılahları sözlüğü gibi sözlükler çıkmış. En büyüklerinden biri Tıngır ve Sinapyan’ın ıstılahat sözlüğü kırk bin Fransızca kelimeye Osmanlıca karşılıklar bulur. Bunların büyük çoğunluğu 1840-50’lere dek Osmanlı dünyasında mevcut olmayan, çevirisi zor kavramlardır. Penguene ne diyeceksin? Otel rezervasyonunu nasıl ifade edeceksin? Elektrik diye bir kavram var, neyle karşılayacaksın bunu? Elektrik için seyyale-i berkiye diye bir isim icat etmişler, yani ‘kıvılcım akımı’. Mantıklı bir çözüm. Sonra o tutmamış elektrik kelimesini olduğu gibi ithal etme yoluna gitmişler.
Bu süreçte eski Osmanlıca kelime hazinesini de korumaya teşebbüs etmişler, fakat 1910-20’lere geldiğinde fark edilmiş ki artık başka bir kültüre, başka bir alana, başka bir boyuta geçmek gerekiyor. O zaman komple bir kültür geçmişi, artık işe yaramaz gerekçesiyle terk edilmiş, çöpe atılmış. Nasıl ki o dönemde eski konaklardaki guguklu saatler, dededen kalma hatlar falan hepsi mandal karşılığında eskiciye verildi, o konaklar yıkılıp yerine apartman yapıldıysa, aynı şekilde dilde de eski zamandan kalma ve artık günün ihtiyaçlarına cevap vermeyen muazzam bir kültür hazinesi, tavan arasına atsan tavan çöker deyip, baştan atıldı.
Cumhuriyet Türkçesi nispeten fakir bir dildir. Yazı dili olarak Batının yüzlerce yıldan beri birikerek büyüyen dilleriyle terslanmayacak kadar fakir bir dildir. Osmanlıcadan da kelime sayısı itibariyle daha fakir bir dildir. Şöyle diyeyim, 17. yüzyılda Meninski’nin Osmanlıca sözlüğü 60-70 bin kelimedir. Bugünkü Türk Dil Kurumu sözlüğü, çöpten arındırırsanız, yani sırf yer doldursun diye eklenmiş olan saçma sapan türev ve deyimleri atarsanız, ciddi bir sözlükçülük standardına uyacak 35-40 bin kelime ancak çıkar.
Yazı yazıldıkça artacaktır. İnternetin ve özellikle sosyal medyanın icadından sonra başka bir boyuta geçeceğiz diye tahmin ediyorum. Hatta belki de geçtik. Daha önceki rakamlarla, daha önceki varsayımlarla, daha önceki sayım yöntemleriyle, daha önceki sözlük anlayışıyla başa çıkamayacağımız, onlarla değerlendiremeyeceğimiz, kendi yeni kurallarını oluşturacak bir çağa girdik muhtemelen.