Osmanlı nasıl özetlenir
Pazar Sohbeti
20 Haziran 2021
0:00
0:00

metin

Osmanlı tarihi hakkında genel bir değerlendirme yaparsanız ne düşünürsünüz? Osmanlı iyi miydi, kötü müydü?
Osmanlı başa geçtiğinde — 1453 diyelim, yahut daha önce, 14. yüzyıl sonu ile 15. yüzyıl başı olsun — egemen olduğu coğrafya dünyanın sayılı zengin bölgelerinden biriydi. Zenginlik derken sadece ekonomik refahtan söz etmiyoruz. Kamu yapılarının kalitesi ve sayısı açısından, üretilen kültürün kalitesi açısından, İtalya ile başa baş bir diyardı Anadolu ve Rumeli. Hindistan’dan daha mı zengindi bilmiyorum, belki de değildi. Fakat dünyanın sayılı kültürel, ekonomik ve sosyal zenginlik alanlarından biriydi. Çin, Hint, Doğu Akdeniz, İtalya, belki biraz da Mağrip: Budur o dönemin tablosu. Dönemin Türk ve İslam edebiyatı aynı dönemin İtalyan edebiyatı ile başa baştır. Şehir sayısı ve şehirleşme oranı açısından İtalya ile aynı düzeydedir. Eğitim kurumları açısından 1200’lerin başında İslam ülkelerinin sahip olduğu kesin üstünlük sona ermiştir, fakat benzer seviyelerdedir İslam medreseleri ile Avrupa üniversiteleri. Gemicilikte, mimaride, endüstriyel sanatlarda, yol ve istihkam mühendisliğinde Güney Avrupa ile Doğu Akdeniz havzası arasında ciddi bir fark yoktur. Kuzey Avrupa’yı saymıyoruz çünkü o tarihte Kuzey Avrupa henüz barbarlık çağından yeni yeni uyanmaktadır.
Şimdi atlıyoruz 400 yıl, 500 yıl sonraya, 19. yüzyıla. İliği emilmiş, eğitsel düzeyi sıfıra inmiş, kültürel üretimi mahvolmuş, ekonomisi tükenmiş, posası çıkmış bir ülke görüyoruz. Yalnız Anadolu değil, Balkan ülkeleri de böyle. Hele Suriye ile Irak büsbütün tükenmiştir 19. yüzyıl sonuna geldiğimizde.
Osmanlı hakkında bilmeniz gereken temel bilgi budur. Gelmiş, çökmüş, bitirmiş. Bunun sebepleri konusunda dilediğiniz kadar tartışabiliriz. Ticaret yollarının değişmesi bunda önemli bir rol oynamış olmalıdır. Doğu ve Güney Asya ile Avrupa arasındaki ticaretin kilidi olan Doğu Akdeniz limanları ekonomik darboğaza girmiştir. Bunun sonucunda kentler küçülmüş, devlet gelirleri sıkışmış, Osmanlı buna rağmen devasa bir askeri teşkilatı korumaya kalkınca içte 1590’lardan itibaren devlet otoritesi çökmüş, taşraya anarşi hakim olmuş, tarımsal üretim düşmüş, köyler boşalmış, insanlar köyleri terk edip hayvancılık ve eşkıyalıkla geçinmeye başlamışlar, sekonder göçebelik Anadolu’nun egemen yaşam tarzı olmuş, vesaire vesaire. Çöküşün sebepleri ve modalitesi sonsuza dek tartışılabilir. Osmanlı Devleti başka bir şey yapabilir miydi sorusunu masaya koyup havanda su gibi dövebiliriz. Akılsız mıydılar ki böyle oldu, neyi yanlış yaptılar diye konuşabiliriz. Ama sonuç — sonuca bakıyoruz. Dünyanın en zengin coğrafyalarından biri, dünyanın en feci, sikik coğrafyalarından biri haline gelmiş. Ve bu süreçte Osmanlı Devleti yönetmiş buraları.
Osmanlı hakkında söyleyeceğiniz diğer her şey bu noktadan hareket etmek zorundadır. Bu bir kere söylenecek, ondan sonra düşüneceğiz ki başka neler söyleyebiliriz Osmanlı hakkında. Osmanlı sosyal yapısı Batı Avrupa’nın sosyal yapısından farklıydı. Bazı avantajları ve dezavantajları vardı. Farklı bir hareket noktasından yola çıkmıştı. Çok dinli bir yapıydı ve moda olan deyimiyle bu bir bug değildi, bir feature idi. Çok kozmopolit ve çok dilli, yatay olarak tabakalanmış bir toplumdu. Bu topluma Avrupa modelini giydirmeye başladıkları zaman, Sırbistan’ın kopması, Yunanistan’ın kopması ile korkunç bir girdaba sürüklendi ülke. 1820’lerden 1920’lere kadar o denli büyük krizler yaşandı ki insanlar “fakirdik ama huzurluyduk, lanet olsun bu icatları çıkaranlara” deme noktasına geldiler. Aklı başında insanlar bile Osmanlı Devleti gibi köhne bir enkazı savunmak zorunda kaldılar. Çünkü alternatifi daha beterdi.
Bütün bunlar bize oldukça karmaşık bir Osmanlı değerlendirmesi sunuyor. Fakat temel gerçeği unutamayız. Bir servet devraldılar, har vurup harman savurdular, tükettiler.