Orhun yazıtları neden yazıldı
Pazar Sohbeti
29 Ağustos 2021
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Orhun yazıtları hakkında bize bilgi verir misiniz?
Orhun yazıtları şimdi ortaokulda, lisede falan öğretiliyor yanılmıyorsam. Bizim zamanımızda öğretilmiyordu, ya da şimdiki ölçüde ulusal mitolojinin bir parçası haline gelmiş değildi.
Orhun yazıtları bugünkü Moğolistan’ın orta bölgesinde Orhon Nehri kenarında bulunan üç tane yazılı taş. Bu taşların ikisi hemen kesinlikle 732 yılında yazılmış, üçüncüsü ondan birkaç yıl önce veya birkaç yıl sonra gibi görünüyor, yani 730’lu yıllarda yazılmışlar. Her biri kitap sayfası olarak 15-20 sayfalık metin içeren üç tane yazıt. Bunlar Türkçenin tarihlenebilen en eski metinleri. Türk diliyle ilk kez bu metinlerde karşılaşıyoruz. Öncesinde yazılı metin yok. Türkçü romantik kesim muazzam bir gayretle daha eski metinler bulmaya, bulamazsa da bulmuşmuş gibi davranmaya çalışıyor, fakat bunlar inandırıcı değil. Yenisey yazıtları diye bir hadise var, Yenisey vadisinde ve o civarda bulunan 250-300 tane yazı kırıntısı, çömlek kırıkları, mezar taşları üzerine üzerine yazılı üç kelime, beş kelime, iki satır yazılardan oluşan bir koleksiyon. Fakat Yenisey yazıtlarının Orhun yazıtlarından daha eski olduğuna dair inandırıcı bir delil yok. O yöndeki iddialar pek cılız birtakım spekülasyonlardan ibaret.
Üstelik Orhun yazıtları gayet spesifik olarak yazı sürecinin orijininde durduklarını beyan ediyorlar. Hem Kültigin anıtı hem Bilge Kağan anıtı buna değinir: Ben bu yazıtı yazdırmak için Çin Kağanından rica ettim, o da beni kırmadı, bana uzman gönderdi ve bu yazıtları yazdırdı diye belirtiyor. Ve oradaki ifadelerden şunu seziyorsunuz ki bu alışılmadık bir şey, yeni bir olay. Bak, diyor, bu bengü taştır, kalıcı bir şey, gönlümdeki sözleri taşa yazdırıyorum, böyle bir teknoloji harikası duymuş muydunuz hiç? Bundan anladığımız şu ki, Türkçenin ilk kez yazıya dökülmesi, Orhun Yazıtları vesilesiyle olmuş. Ve Çin’den getirilmiş, Çin’in ideolojik çerçevesi içinde bir iş yapılmış.
İlginç iki noktaya parmak basmak lazım.
İlki şu. 732 senesi rastgele bir yıl değildi. Batıdan büyük bir tehlikenin Türk dünyasını istila etme tehdidinde bulunduğu bir dönem. İslam, İran’ı fethetmiş, 730’lu yıllarda İran’ın doğusuna yani bugünkü Afganistan’a, Özbekistan’a, Tacikistan’a ve Doğu Türkistan’a sarkma eğiliminde. Bu tehditle karşılaşan Türklerin elinde iki seçenek var. Ya teslim olacaklar, Müslüman dalgasına boyun eğecekler, ondan istifade edecekler, onun gücüyle bir şeyler yapacaklar. Ya da direnecekler. Öyle anlaşılıyor ki, Batı Köktürk devletinin kurulması bir direnme iradesinin eseridir. Yani Köktürk yazıtları Türklerin el değmemiş, pristin, kadim kültürünün bir eseri değil, İslam tehdidiyle yüzleşme ihtiyacını duyan Türklerin bir eseri.
İkincisi, Türklerin eski dini şamanizmmiş diyorlar, aslında yoktur öyle bir şey de olsun. Bu eserlerde en ufak bir izi yok şamanizmin. Batı dinlerinin, yani Hristiyanlık, Maniheizm, Müslümanlık vs. bunların da izi yok. Neyin izi var? Nasıl gözden kaçırılır bilmiyorum, çok belirgin bir şekilde Çin devlet ideolojisinin, Çin dini inançlarının damgası var. Öncelikle Gök Tanrı. Gök Tanrının kutsadığı kişi, kutlu bir hükümdarlığa sahiptir. Ayrıca küçük tanrılar vardır. Küçük tanrılar da hükümdara bağlı olan küçük birimleri, beyleri, hakanları, kağanları korur, kutsar. Bir tanrılar hiyerarşisi vardır. Başında Gök Tanrı ve onun koruduğu Yüce Hükümdar, onun altında tali tanrılar ve onların gölgesi olan tali yöneticiler. Bu bir Çin dünya görüşüdür. Çin’in o tarihteki yazıtlarının hepsinde sürekli olarak tekrarlanan bir bakış açısıdır. Bundan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz sanıyorum. Orhun yazıtları, Çin’in siyasi, ideolojik, kültürel hegemonyası altında, batıdan gelen tehlikeye karşı bir direnme teşebbüsü. Bu yeni dünyada artık yeni teknikler gerekiyor. Öyle eskisi gibi kişisel sadakatler ve aşiret bağları üzerinde imparatorluklar kuramıyorsun. Daha karmaşık bir dünyaya gelindi. Dolayısıyla yazıya ihtiyacımız var. Dolayısıyla Türkçeyi yazıya dökmemiz gerekir. Çin Kağanından rica edelim, öğretsin bize şu işi.
Bu yaklaşımdan çıkarılacak ders nedir? Şöyşe yorumluyorum ben. Ne kadar geriye giderseniz gidin, öz, temiz, hiç bozulmamış, hiçbir kültürel etkiye maruz kalmamış bir kültürü yakalamak mümkün değil. İnsan tarihi, tarih boyunca hep karmaşık, çok katmanlı kültürel ve siyasi mücadelelerin tarihi olmuş. Türklüğün orijinini de bir noktada donduramıyorsunuz. Bir süreç, devamlı bir süreç. Hep bir kavganın bir parçası. Sürekli evrilmiş, sürekli değişmiş.
Bu bakış açısından baktığın zaman daha güzel görünüyor tarih. Daha anlaşılır ve insani bir tarih oluyor.