Nişanyan Sözlük nasıl yazıldı
Pazar Sohbeti
29 Mayıs 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Sözlüğü yazarken, özellikle kelimelerin ilk kullanımlarına yönelik atıflarınızda izlediğiniz strateji neydi? Nişanyan Sözlüğün kaynaklarından ve yazım sürecinden bahseder misiniz?
Nişanyan Sözlük, 1995-96’da boş vakitlerde yapılacak bir proje olarak başladı. Büyük iddiaları olmayan bir çalışmaydı. Türkçenin iç katmanına sızmış olan, halkın Türk kökenlidir zannettiği, fakat Farsça veya Rumca veya diğer dillerden alıntı olan kelimelerden bir seçki. Hafif bir kitap. Eğlenceli bir kitap. Yavaş yavaş iş büyüdü. 1999’da zannediyorum ilk kez ciddi ve eksiksiz bir sözlük yapmaya karar verdim. Türk Dil Kurumu’nun yazım kılavuzundaki bütün kelimeleri bir veri tabanına aktardım. Daha önceleri Excel dosyasıydı. 10.000 maddeyi aşınca iş Excel’in kapasitesininin ötesine geçti, Microsoft Access’e terfi ettim. Sonra formatlı metinlerle çalışmaya izin veren bir başka database programı kullandım. 2005’te tamamen kendi ihtiyaçlarıma göre bir veritabanı işleyici modülü kurduk genç bir arkadaşla beraber.
Kelimelerin büyük çoğunluğunun kökeni aşikardır. Keşfedilecek bir şey değil. Hangi kelimelerin Arapça olduğu, hangilerinin Fransızcadan yahut Farsçadan alıntı olduğu, hangilerinin ana Türkçeden kalıntı olduğu aşağı yukarı %95 oranında bellidir. O dilleri biraz olsun tanımak lazım tabii, ama ne bileyim, müracaat dediğin zaman yahut ifade yahut irade dediğin zaman bunların Arapça olduğu bellidir. Perküsyon yahut aranjman dediğin zaman Fransızca olduğu belli. Orada yapılması gereken şey bunların her birini, teker teker, ciddi ve güvenilir Arapça ve Fransızca sözlüklerden kontrol edip, tam karşılığı nedir, özgün dildeki anlamı nedir, kullanımda anlamı veya işlevi veya telaffuzu beklenmedik şekillerde kaymış mı, mesela musluk kelimesi Arapça diyorlar ama gerçekten Arapça mı? Bunları tespit etmektir.
Bir de yüzde beş civarında bir kelime hazinesi var ki kaynağı tartışmalı yahut ilk bakışta aşikar olmayan kelimeler. Onlar hakkında da yapacağın şey belli. Literatürü tarayacaksın, kaynak bulacaksın, sözlüklere bakacaksın, bu konuda makale yazılmışsa makaleleri okuyacaksın ve bir derleme yapmaya başlayacaksın.
İlk fasıl buydu, 2002’ye, 2003’e kadar sürdü. Sadece etimoloji çalışmasıydı. O süreçte etimoloji bilgimize daha önce pek işlenmemiş olan birkaç kademe eklemeye teşebbüs ettim. Bir kere Hintavrupa dilbilimi literatürüne tanışıklık kazanıp, Farsçadan, Fransızcadan, İngilizceden alıntı sözcükleri nihai kökenine kadar takip etme işine giriştim. Fransızca ve Yunanca sözcüklerin morfolojik yapısını doğru olarak sunabilmek için daha önce bilmediğim seviyede bu iki dilin gramerine çalıştım. Arapçanın morfolojisine, yani eski dilde sarfına dair epey bilgim vardı, yahut var zannediyordum. Derine daldıkça nasıl dipsiz bir kuyu olduğunu idrak ettim. Mecburen öğrendim. Sonra Arapça köklerin diğer Sami dillerinde, özellikle İbranice ve Aramicedeki karşılıklarını araştırdım, ki bir yıldan fazla mesaiye mal oldu. O çalışmayı yapmadan, sırf Arapça filolojiden gidersen, mesela şakul ile sıkletin aynı kökten geldiğini fark edemezsin. Beşer ile basur’un, hasar ile hasretin kavramsal ilişkisini aklına bile getiremezsin. Birçok kelimenin Arapça dahilindeki anlam evrimini de çoğu zaman kavrayamazsın.
2003’ten 2009’a giden süreçte ‘level atladım’ diyelim, başka bir seviyeye vardım. Türkçe kelimelerin anlamını bildiğini zannediyorsun, ama çoğu zaman bilgin yüzeysel ve sarsak bir bilgi. Aklına gelmeyen nüansları, farklı kullanım alanları, tedavülden düşmüş anlamları var hemen her kelimenin. Zaman içinde evrim geçirmiş, anlam yelpazesi değişmiş. Dolayısıyla kelimenin Türkçede ilk ortaya çıktığı tarihten bugüne kadarki evrimini izlemeden kaynağını ve anatomisini ortaya koymaya çalışmak donkişotça bir çaba. O yüzden sözlüğün 2009’da yapılan yeni baskısına etimolojinin yanında bir tarih boyutu eklemeye karar verdim. Her kelime Türkçede ilk hangi tarihte kayda geçmiş, hangi anlamda veya bağlamda kayda geçmiş, sonradan evrim geçirmişse belli başlı hangi aşamalardan geçerek evrilmiş, bunları araştırmaya giriştim.
Zahmetli bir iş, iğneyle kuyu kazmak gibi bir iş. Fakat teorik açıdan ahım şahım bir zorluğu yok. Elimizde Türkçe’nin her dönemine ilişkin sözlükler var. 1070’li yıllarda Divan-ı Lugat-ı Türk var. 1300’lerin başında Kitabül İdrak ve diğer Kıpçak leksikonları var. Erken Anadolu Türkçesine ilişkin doğru dürüst bir sözlük henüz yok, fakat o döneme ait çok fazla sayıda metin yayınlandı ve çoğunun kelime listeleri var, yani indeks var arkasında. Yoksa bile mesela Aşık Paşa’nın 1310 tarihli Garibname’sini dijital ortamda tarayıp kelime listesi çıkarabiliyorsun. 1680’de Meninski sözlüğü var, Türkçenin gelmiş geçmiş en şahane sözlüğü. 1800 dolayında Burhan-ı Katı ile Asım Efendinin Kamus tercümesini tersten indeksleyebiliyorsun. 1835’te Bianchi’nin sözlüğü, 1876’de Vefik Paşa, 1900’de Şemseddin Sami, 19. yüzyılın ıstılahat sözlükleri, sonra 1930’da İbrahim Alaettin, 1945’te birinci TDK sözlüğü, 1969’da Meydan Larousse. 1929 sonrası için Cumhuriyet’in, 1950’den sonra Milliyet gazetesinin aranabilir arşivleri. 1998’den sonrası için Ekşi Sözlük, Twitter’in arama fonksiyonları.
Elimde, o tarihte 15.000’e varmış olan kelime listesi var. Bunları teker teker kontrol etme yoluna gittim. Bu kelime şu tarihli sözlükte var mı? Yoksa ondan bir sonraki sözlükte var mı? Yoksa bir sonraki sözlükte var mı? Bir süre sonra bu konuda ustalaşıyorsun. Yani bir kelimeye bakar bakmaz bu 1500’lerde gelmiş olmalı, şu 1890’dan önce yoktur herhalde deyip çek ediyorsun, yüzde doksan tahminin tutuyor.
2009’da Taraf gazetesine yazdığım Kelimebaz yazıları da önemli bir kazanım oldu. Açıklayarak anlatmak, anlattığınız şeyin her kademesini gözden geçirmeye zorluyor sizi. Sözlükte kestirmeden kurduğunuz her denkliği adım adım düşündükçe boşluklarını fark ediyorsunuz, üstünkörü kurulmuş bağlantıları bir daha düşünme fırsatı buluyorsunuz. Aman yanlış bir şey olmasın diye tekrar tekrar kaynakları kontrol ediyorsunuz. Gözden kaçmış bir sürü detay keşfediyorsunuz. Sonuç olarak 400 tane kadar Kelimebaz yazısı yazdım, her birinde en az üç dört kelimeye değindim. Toplam 1500 kelimenin neredeyse her birinin sözlük girdisi Kelimebaz sayesinde düzeltilmiş, rafine edilmiş, geliştirilmiş, yahut büsbütün sıfırdan ele alınmıştır.
Sözlük taraması belli bir olgunluğa vardıktan sonra daha ince elekten geçirme süreci başladı. Kelimenin sözlüğe veya indekse girdiği tarihten önceki dönemin temsil niteliği olan metinlerini taradım. Orhun Yazıtları ile Kutadgu Bilig’den başla, 14. yüzyılın tasavvuf ve irşad metinleri, 15. yüzyılın Osmanlı tarihleri, 16. yüzyılın tahrir defterleri, 17. yüzyılda Evliya Çelebi’nin hazine değerindeki gevezelik külliyatı. Wikilala sitesine şükranlarımızla 19. yüzyıl gazeteleri, Servet-i Fünun külliyatı. On yıla yakın bunlarla uğraştım. Vaktimin bir kısmını cezaevlerinde geçirmek büyük avantaj oldu, doya doya vakit ayırabildim. Sanırım 600 dolayında metni sistemli bir şekilde gözden geçirdim. Ondan başka kim bilir kaç yüz metinden rastgele bilgi derledim. Bir süre sonra artık ezberliyorsunuz bütün kelimeleri. 15.000 asli kelimenin, türevleriyle birlikte 30.000’e yakın kelimenin, aşağı yukarı hangi tarihe ait olduklarını biliyorsunuz. Bir sayfa metne göz gezdirince, arada ‘Allah Allah, burada ne işi var bunun’ dediğiniz kelimeler firlıyor sayfadan. Bakalım Meninski sözlüğünde var mı? Yok. Farsça sözlükte var mı? Var. Tamam, demek ki şu tarihten önce şu tarihe kadar bir yere yerleşiyor olması lazım.
Bu bir süre sonra artık bir saplantı, bulmaca çözer gibi bir alışkanlık haline geliyor. Her gün bir şeylere bakıyorsun. Mesela trabzan kelimesinin 1500’lerden 1900’lere kadar evrimi konusunda daha önce farkına varmadığım detayları bugün demin keşfettim, hemen sözlük sitesine işledim, epey bir düzeltme yaptım trabzan maddesinde. 2018’deki son baskıdan bu yana sözlüğe çok yoğun çalışmıyorum. Buna rağmen aradan geçen dört yılda neredeyse her Allahın günü iki üç kelimeyi yeniden ele alma ve kaynaklara dönme imkanını bulmuşum, buyurun bakın.