Modern tarihçilik nerede yoldan çıktı
Pazar Sohbeti
1 Ocak 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Annales okulu ve Braudel hakkındaki fikriniz nedir? Tarihi, olaylar ve büyük adamlar anlatısı olmaktan çıkarıp, disiplinler arası bir yaklaşımla, uzun vadeli bir şekilde incelemek iddiasına nasıl bakıyorsunuz?
Annales isimli dergi 1950’lerde, 60’larda tarihçilik alanında bir devrim yarattı. Fernand Braudel direkt olarak o grup içinde değildi ama onların fikir babasıydı. Elbette tarihçilik sektörüne yeni birtakım bakış açıları kazandırdılar. Kötü bir şey midir? Değildir, iyidir. Olaylara istatistikî açıdan bakalım, büyük tarihi olayların altındaki ekonomik, demografik dönüşümleri ve iklim koşullarını inceleyelim. Bu bir bakış açısıdır. Sonsuz sayıda nedensel faktörün rol oynadığı tarih olaylarında, daha önce göz ardı edilmiş olan birtakım faktörleri göz önüne almak, takdir edilesi bir davranış. Küçük de olsa bir şeyler ekliyorsun insanların tarihi olayları kavramakta kullanabileceği araç gereç repertuvarına.
Fakat bu ekolün kitaplarını dehşet derecede sıkıcı bulduğumu söylemek zorundayım. Bu kadar sıkıcı bir şeyi araştıracaksan tarihte, yaptığın işin ne faydası var ki? Eğer maksadın doktora tezi yetiştirmek değilse, mecbur değilsen yani, niye kendini böyle bir eziyete sokasın?
Bir başka boyutu var ki işin, onu da şimdi nasıl anlatacağımı bilemedim. Tarih anlatısını kişilerden ve onların kavgalarından arındırdığın zaman, yerine koyduğun şey büyük bir hızla bir dizi yavan klişeye dönüşüyor. Braudel’in “longue durée” dediği şey, üzgünüm bunu söylediğim için, ama bir dizi basit şablondur. İlk ortaya atıldığında bunlar insana cazip gelebilir. Yeni bir bakış açısıdır. Sittin seneden beri bildiğin olaylara yeni bir ışık tutarlar. Ama bu tür teorilerin kullanım ömrü çok kısadır. Çok çabuk eskirler. 1950’lerin teorisi 1960’larda feci bayat kokmaya başlar. Çünkü hiçbir tarihi soyutlama, akademik gerilla savaşının darbelerine uzun süre dayanamaz. Sen altın kurları yahut Akdeniz ticaret rotaları dersin, ertesi sömestr yüz tane hırslı çömez, tropik denizlerdeki köpek balıkları gibi gelip etrafını sarar, teorini didik didik ederler. Sen istediğin kadar doğruyum, haklıyım, orijinaldir teorim diye ısrar et, yara alırsın. Çöpe atılmasan bile yıpranırsın.
Tarih yazımının ne anlama geldiği konusunda benim birazcık düşünmüşlüğüm var. İnsanlar neden tarih anlatır? Tarih anlatırken ne yapıyoruz? Şöyle izah edeyim: Gerçek hayatta neden sonuç ilişkileri sonsuz bir çoğulluğa sahiptir. Bütün hayatın boyunca, tek başına, yahut yüz kişilik asistan ekibiyle tarihteki sadece bir yılı incelemeye kalksan, 1642’de neler oldu, neden oldu deyip on binlerce sayfalık materyel toplasan yine dibine varamazsın. Tarih anlatmak için bunları ayıklamak ve bir rasyonel anlatı kurmaktan başka çaren yoktur. Bir anlatı kurma sanatıdır tarih. Anlaması muhtemelen imkansız olan insan ve toplum yaşamını, insan ve toplumların kararlarını ve bunların sonuçlarını, anlaşılabilir bir neden-sonuç ilişkisi içinde sunma sanatıdır. Anlamsız bir olgular yığınından anlam üretme çalışmasıdır. Çerçeve çizme sanatıdır.
Bu çerçeveyi neden çiziyorsun birader sorusunun cevabı, 20. yüzyıla gelinceye kadar son derece netti. Dinimizi yüceltmek için, devletimizi yüceltmek için. Olmadı hanedanımızı ya da hükümdarımızı yüceltmek için. Buydu tarihçinin amacı. Din ve devletin modası geçince tarihçiler biraz amaçlarını kaybettiler. Marx geldi ve dedi ki, tarihin amacı dini veya devleti yüceltmek değildir, işçi sınıfını yüceltmek ve devrimin koşullarını hazırlamaktır. Braudel ve Annales okulu Marksist bir kökenden gelen fakat devrimci olamayacak kadar utangaç olan, 1945 sonrası kuşağın ürünüdür. Peki madem, dediler, devletin ve dinin ve kurumların tarihini yazmayalım, sade insanların yaşam kararlarının tarihini yazalım. Neden yapıyoruz bunu? Hiç, doktora tezi yetiştirmek için. Amacımız nedir? Amacımız eskiden devrim yapmaktı ama artık o amaç da çağını doldurdu. O yüzden herhangi bir amacımız yoktur, sadece araştırıyoruz dediler. Yahut da belki bugünün bürokratlarına ham malzeme çıkaralım ki daha güzel ülkeyi yönetsinler dediler.
Bunlar geçerli nedenler olmadığı için bana öyle geliyor ki bu arkadaşların yazdıkları tarih eserleri, bir Sanayi Bakanlığı istatistiği kadar ilginç oluyor.