Mısır neden Osmanlı’dan önce modernleşti
Pazar Sohbeti
16 Ocak 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
19. yüzyıldaki Kahire-İstanbul rekabeti hakkında ne dersiniz? Özellikle modernleşme bağlamında bana literatürde yeterince işlenmemiş gibi geliyor.
Türkiye’de özellikle 19. yüzyılın son çeyreğinde bu konu Türk aydınlarının farkında olduğu bir gerçektir. Mısır biliyorsunuz Osmanlı Devletinden bir yirmi yıl önce başladı Avrupa’dan kültür ithal etme sürecine. Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanında Osmanlı’dan bağımsızlığını ilan etti, ilk iş olarak arkasını bir yere verme ihtiyacını duydu ve özellikle Fransa’ya bu konuda güvendi. Fransa’dan danışmanlar, sermaye, teknik destek vs. aldı. İleri gelen Mısır aydınları Avrupa’ya gidip orada eğitim gördüler ve gitgide daha kozmopolit, zengin ve modern, batıya açık bir yönetici sınıf oluştu.
Bunun çeşitli kolaylaştırıcı unsurları vardı. Birincisi, Osmanlı İmparatorluğu gibi yamalı bohça bir yapının aksine Mısır doğal olarak bir bütündü. Parçalanabilecek bir ülke değildi. Dolayısıyla modernleşme sürecinde Osmanlı’yı korkutan ve tereddüde sevkeden bazı risklerden muaftı. İkincisi, Mısır’da o zaman arazi sahipliği son derece yoğun bir şekilde, belli ellerde konsantre olmuştu. Dolayısıyla kuvvetli bir sınıf ayrımı vardı. Kahire’de ve İskenderiye’de çok zengin, toplumun geri kalan kısmına yüksekten bakan, o sayede bazı kültürel riskleri sorunsuzca alabileceğine inanan bir elit zümre mevcuttu. Türkiye’den güruh güruh Mısır’a göçen Rum ve Ermeni nüfus kozmopolit etkilere son derece açıktı. Avrupa kökenli çok insan yerleşti Mısır’a. Bunun üstüne 1880’lerden itibaren İngilizlerin önce dolaylı sonra doğrudan yönetimine girdi ülke. İngiliz şemsiyesi altında Mısır toplumunun üst kademeleri gayet kozmopolit bir nitelik kazandı. Şöyle düşünün, Süreyş Kanalının açılması kutlanıyor, o dönemde henüz İngiliz yönetiminde değil Mısır, 1870 mi, öyle bir tarih. Hıdiv, yani Mısır’ın de fakto padişahı olan kişi, çağın en meşhur opera bestecisi olan Verdi’ye Aida operasını ısmarlıyor. Neden? Açılışta büyük bir parti verilecek, törenler yapılacak, İtalyanca bir opera sahneliyorlar. Osmanlı da kozmopolitleşme yönünde büyük adımlar attı ama bu kadar cüretkar bir adım hiç atmadı.
Abdülhamit zamanında, şu ya da bu nedenle Türkiye’yi yaşanmaz bulup yurt dışına göçen kültürlü zümrenin bir kısmı Avrupa’ya gitti, ama bir yarısı da Mısır’a gitti. Ahmet Muhtar Paşa gibi, devletin önde gelen askeri komutanlarından biri olup, Abdülhamid’e ters düşen ve dolayısıyla yurt dışına gitmek zorunda kalan biri, otuz sene Mısır’da yaşadı. Ali Kemal gibi bir batılaşmacı, liberal devrimci, Türkiye’den kaçmak zorunda kaldığında Mısır’a gitti ve orada öğretmenlik işi buldu. Orada İngiliz bir hatun bulup onunla evlendi ki bunun meyvesi bugün Boris Johnson olarak karşımıza çıkıyor.
İdeolojik düzeyde, fikir düzeyinde, dinin yeni yorumlarını araştırma düzleyinde Mısır her zaman Osmanlı’dan bir adım önde olmuştur. Karmaşık bir dinamiktir, çünkü Mısır her zaman İstanbul’a saygı ve hayranlıkla bakar, fakat batılılaşma konusunda Mısır İstanbul’dan bir adım önde gitmiştir. Bunun mesela küçük bir sembolik örneğini vereyim. Kanlıca’da Hıdiv Kasrı var, şimdi belediyeye ait bir mesire yeri. Bir de Bebek’te şimdi Mısır Başkonsolosluğu olan eski Ayşe Sultan Yalısı var. Bunların her ikisi 20. yüzyılın ilk yıllarında Avrupa’da rağbet gören Art Nouveau adlı modernist akımın İstanbul’daki en çarpıcı örnekleridir. Mısırlı gelmiş, İstanbul’da bakın kardeşim Avrupa’daki son akım bunlardır deyip iki tane mücevher niteliğinde, çok iddialı saray yaptırmış. Mısır ile Osmanlı’nın 1901 dolayındaki nisbi dengelerini değerlendirmek açısından bu simgesel bir örnektir sanıyorum.