Mimari koruma neye yarar
Pazar Sohbeti
14 Şubat 2021
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Tarihi yarımada, Sirkeci, Kontoskali gibi mimari çeşitliliğe sahip bölgeler nasıl değerlendirilebilir?
Bilmiyorum. Ümitsiz olduğunu düşünüyorum. Mimari koruma fikrinin yıllarca savunucusu, destekçisi oldum. Fikir ürettim, mücadelesini verdim. Zamanla inancımı kaybettim diyebilirim.
Türkiye’de ve dünyada korumadan anlaşılan şey genellikle müzeleştirme. Pamuklara sarıp aynen koruma. Bu fikre ben hiçbir zaman sıcak bakmadım. Özellikle yaşayan bir yerde, yani nüfusun canlı olduğu bir yerleşimde korumanın anlamının bambaşka bir şey olması gerektiğini savundum. Yeniden üretme, güzel bir şekilde bir yerin ruhunu yakalayıp o ruh içinde yeni şeyler üretmeyi savundum.
Şirince’de de yapmaya çalıştığım şey buydu. Hiçbir zaman varolan dokuyu bire bir mumyalayıp, tabutlara koyup saklamak değildi. Çünkü güzel bir şey çıkmıyor ondan, ölü birtakım dokular çıkıyor. Nasıl burası canlı tutulabilir ve ana espriyi yakalayıp onun üzerine çeşitlemeler yapılarak yeniden üretilebilir sorusunu hep kendime sordum.
İşin teorik doğrusu budur. Fakat gerçek sosyal koşullarda bunun yapılmasına imkan yoktur. Çünkü yeniden üretme demek, o duyarlığa sahip çok sayıda insanın bir araya gelmesi ve herkesin kendi mülkiyet sahasında, kendi uzmanlık sahasında, kendi ticari çıkar sahasında bu ilkelere göre olumlu bir şey üretmesi demektir. Bu da mümkün değildir bugünkü dünyada. Türkiye’de hiç mümkün değildir, başka ülkelerde de hiç hayal kurmaya gerek yok. Dolayısıyla Şirince’de yapmaya çalıştığımız işin Don Kişotluk olduğu kanaatine vardım zamanla. Yani olmayacak duaya amin demek.
Akdeniz havzasında, Avrupa’da köy olarak kasaba olarak çok başarılı restorasyon örnekleri var. Dokunun bütün olarak canlandırıldığı yerler var. Mesela Midilli Adası başarılı bir örnektir. Bütün adayı tertemiz ettiler. Çok sevimli, çok cici bir yer haline getirdiler. Fransa’da tonla var, İtalya’da tonla var böyle yerler. Avrupa Birliği on yirmi senedir deli para döküyor tarihi doku restorasyonu projelerine. Ama amaç ne? Amaç sadece turizm. Turizmden başka bir şeye yaramıyor bu restore edilmiş yerler. Çünkü insanlar güzel yerlerde yaşamak istemiyorlar. Şehirde, ruhsuz bir kutuda yaşamayı layık görüyorlar kendilerine. Safranbolu’da dünya güzeli eski konaklar var. İsim vermeyelim, adam üç tane konağı onarmış, turistik işletmeye çevirmiş. Kendi aklı ermez tabii de mimar getirmişler, Kültür Bakanlığı yardımcı olmuş. Güzel yerler çıkmış ortaya. Şahane konaklar. İnsanın içinde kendini padişah gibi hissettiği konaklar. Peki adam nerde oturuyor? Yeni Safranbolu’da siktirikten bir apartmanda oturuyor. Bu kadar para kazandım tabii ki apartmanda oturacağım diyor. Ee? Gerçekten o dokunun tadını çıkarabilecek, gerçekten güzel yerde oturmayı hayatında önemli bir hedef olarak düşünebilen kimseler yok dünyada.
O durumda göstermelik oluyor yaptığınız şey. Kendin içinde oturmayacaksan, evlatlarına bunu bırakmayı hayatının amacı ve anlamı saymayacaksan yaptığın şey sahtekarlık. Vitrin dekorasyonu. Maalesef mimari restorasyon ve doku restorasyonu bundan ibaret bugünün dünyasında. Turistik gimmick, kandırmaca.
Şu son krizde, Yunan adalarında çok net olarak bunu hissettim. Turizm sayesinde yaşıyor bu adalar. Hala güzelseler, hala güzellikleri korunmuşsa, hala “ayy ne güzel” diyeceğimiz bir şey varsa, ki çok var, tamamı turizme yönelik. Avrupalı turiste yılda bir hafta, iki hafta bir hayal yaşatmayı hedefliyor. O hayalleri satın almamaya başladıkları zaman, son bir yılda olduğu gibi ve önümüzdeki yıl da öyle olacak, bütün bu adaları kapat, git. Yahut da bırak, Suriyeli, Afganlı mülteciler bari sahiplensinler.
Kötü gerçekler bunlar. Çok kötü gerçekler.