Milli Mücadele neden kabul gördü
Pazar Sohbeti
24 Ocak 2021
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Ankara hükümetinin kuruluş aşamasında meşruiyetinin kaynağı nedir?
Erzurum Kongresi’nden Millet Meclisi’ne giden yolu soruyorsunuz bir bakıma. Peki.
Erzurum Kongresi’nin bir tane konusu vardır. Toplanma sebebi bellidir. Konuşulan konular bellidir. Alınan kararlar bellidir. Savaş sırasında korkunç şeyler olmuş. Bin seneden beri senin komşun ve köylün ve büyük ihtimalle akraban olan yüz binlerce insanı sürmüş ve katletmişsin. Mallarına konmuşsun, tarlalarını gasp etmişsin, çoluğunu çocuğunu esir etmişsin. Şimdi savaşta yenilmişsin. Galip güçler ülkeyi bölmekten, parçalamaktan veya yeni bir düzen kurmaktan söz ediyorlar. Bu yeni düzenin ilk maddesi Ermenilerden sağ kalanların geri dönmesidir. Ermenilerin geri dönmesi demek, Türkler açısından korkunç sonuçları olacak bir durum demek. Suçunla yüzleşmek zorunda kalacaksın. Bunun doğuracağı intikam ve misilleme ihtimalleri var. İşte bu ihtimale karşı Erzurum Kongresi’ni toplamışlar ve demişler ki asla ve kat’a Ermeniler geri dönmeyecektir. Batılı gavurlara da güvenemeyeceğimiz için, onların ülkeyle ilgili tasarruflarını kabul etmiyoruz.
Sivas Kongresi’nde Erzurum ekibi, yani doğunun eşraf ve ayanı ile İstanbul’dan gelen İttihat ve Terakki temsilcileri arasında bir anlaşma yapılmış. İttihat ve Terakki’nin derdi de ötekiler gibi. Ülkeyi beş yıl ali kıran baş kesen olarak yönetmişler. Ülkenin tek ciddi siyasi organizasyonu haline gelmişler. Büyük reformlar yapmışlar. Ülkenin geleceğine ilişkin planlar kurmuşlar. O arada da yine tehcir, katliam, soykırım suçları, savaş suçları işlemişler. Ülkeyi savaşa sokmuşlar ve yenilmişler. Şimdi bunun sonuçlarından nasıl kaçacaklar? Bizzat kendi eylemleri sonucunda devletin yıkılması ve ülkenin yabancı hakimiyetine girmesi ihtimallerini nasıl önleyecekler? Kendi kuyruklarını nasıl kurtaracaklar? Savaşın galipleri savaş suçları mahkemeleri kurmaktan ve İttihatçı kadroları tasfiye etmekten dem vuruyorlar. Bu nasıl önlenecek?
Demek ki İttihatçı kadronun ihtiyaçlarıyla Erzurum’da toplanan yerel eşrafın ihtiyaçları çakışıyor. Bu çakışma, Sivas Kongresi’nde ittifaka dönüştü. Yeni rejimin esas kuruluş eylemi Sivas Kongresi’dir.
Sivas’ta bir idare heyeti oluşturuldu. Ülke yönetimini bu heyet bilfiil ele aldı. İstanbul ve galiba İzmit dışında tüm vilayetlerde askeri ve sivil idareye el koydu, yandaş olmayan valileri kovdu. Eylül veya Ekim 1919 itibariyle fiilen iktidarı ele geçirdi. Aradan bir ay geçmeden büyük bir meşruiyet kriziyle karşılaştı. Şöyle anlatayım. Sivas’ta kongrecilerin temel talebi, seçimler yapılsın, Mebusan Meclisi kurulsun, halk oyuna dayalı hükümet kurulsun. İstanbul peki madem diyor. Aralık ayında Mebusan seçimleri yapılıyor. Müdafaayı Hukukçular, yani İttihatçılar, kendilerinden başka kimsenin seçime katılmasına izin vermeyip sandalyelerin yüzde yüzünü alıyorlar. Şimdi Meclis İstanbul’da toplanırsa Ankara’daki idare heyetinin bir işlevi kalmayacak. Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a gitmesi mümkün değil. Dolayısıyla iktidar odağı İstanbul’a kayınca Kemal Paşa’nın siyasi pozisyonu çok zayıflayacak, hatta bitecek. Müttefik işgali ve sarayın etkisi altında olan İstanbul’da Milli hareketin gevşemesi, tavizler vermesi kaçınılmaz görünüyor.
Çözüm nedir? Mart 1920’de Müdafaa-i Hukuk grubu bir kriz çıkarıp topluca Meclis’ten çekilir. Kaçabilen, gidebilen Ankara’ya gider. Sayı yetersiz kalınca vilayetlere ve garnizon komutanlıklarına yazı yazıp her ilden beşer güvenilir kişi daha isterler. 23 Nisan’da Ankara’da yeni meclis toplanır.
Demek ki yeni rejimin meşruiyetin temel kaynağı, savaş sırasında yaşanmış olayların hesabının galipler tarafından sorulması ihtimalidir. Bu korkunun haksız olduğunu söyleyemeyiz. Daha sekiz on yıl önce, Balkan Harbinde, ondan önce 1877-78’de birçok şeyler görülmüş ve yaşanmış. Balkanlardan Türklerin nasıl apar topar kovulduğu görülmüş. Üç yıl önce Selanik şehrinin yakılmasına ve Türklerin bir günden ötekine boşaltılmasına tanık olunmuş. Savaşın galiplerinin Anadolu’da neler yapacakları belli değil. Ortada kapanmamış hesaplar var. Bir milyondan fazla Rum’un sürülmesi var. Avrupalılara ait mülklere, banka hesaplarına, şirketlere el konulması var. Bunların hesabını sormaya kalkıldığında Türkiye’de ondan önceki beş veya on yılda herhangi bir mevkide bulunmuş olan herkesin karnı ağrır. Masum köylünün de karnı ağrır, çünkü Bulgaristan ve Yunanistan’daki olayların tekrarlanması ihtimali vardır.
İşte bu kaygılar üzerine kuruldu Ankara rejimi.