Memleket havası için Balkanlarda nereye gidilir
Pazar Sohbeti
31 Ağustos 2020
0:00
0:00

metin

Yolculuk notları.
Yazın Samos feci sıcak. Altı aydır ev hapsindeyiz Covid yüzünden. Sonunda geçen hafta dedim ki, Karadeniz havası istiyorum, yeşillik istiyorum, ıslak zemin, çimen istiyorum. En yakın neresi var? Rodop Dağlarına gideyim dedim. Rodoplar biliyorsunuz, Yunanistan’la Bulgaristan arasındaki sınırı oluşturan dağlar. İznik’in dağları vardır, Bolu’nun dağları vardır bilir misiniz? Kastamonu’nun kuzeyi, Sinop tarafları, o havalarda güzel dağlar.
Yolculuktan akılda kalan neydi diye sorarsanız, Bulgaristan’da Arda. Arda dağın en yüksek, en uzak bölümünde bir vadi, kapalı bir havza. Birbirine yürüyüş mesafesinde altı yedi tane köy var. İsviçre’nin yaylaları tadında, yemyeşil, modern çirkinliklere bulaşmamış, dünya güzeli bir yer. Bugüne dek Bulgaristan’da gördüğüm en güzel yer Arda ve özellikle Arda’nın yukarısındaki köyler. Gorni Arda köyünde kaldım, Yukarı Arda yani, çok şeker, çok sakin, insanları güler yüzlü. Enfes yürüyüşler yaptım orada. Hava da eşofmanlı veya kazaklı yürüyecek kadar serin havaydı. Buranın halkı Müslüman. Bütün köylerde minareli cami var. Fakat bağırmıyorlar camilerden, o çok önemli bir faktör. Kafana kakma hadisesi yok. Sizi zıplatmak istemem ama orada şunu hissediyorsun, Müslümanlık da sempatik bir şey olabiliyormuş meğer. Yani Müslümanlar değil belki problem, Müslümanların egemen olması kötü.
Bütün Rodoplar boyunca, Bulgaristan’ın güney sınır hattı, bütün dağ köyleri Müslüman ağırlıklı. Batısı bir yere kadar Pomak. Pomaklara Türkçe bilir misin diye sorduğunuzda hepsi, ‘aa biliriz’ diyorlar fakat bakıyorsun üç beş kelime ancak çıkıyor, devamı gelmiyor. Doğuda Ardino’dan öte Kırcalı iline geliyorsunuz. Kırcalı tarafı tamamıyla Türk. Kırcalı ilinin 100-120 kadar köyü var, arabayla epeyi gezdim, çoğunu gördüm. Bir iki stratejik yerleşim dışında hemen hepsi Türk köyü. Sohbet ettim insanlarla. Eskiden daha fazla Bulgar vardı diyorlar. Jivkov zamanında çok namussuzluklar ettiler, saldırgan davrandılar, insanlara çok kötülükler yaptılar. Sonra demokrasiye dönüleceğini düşünemediler. Apar topar hepsi kalktı gitti şehre göçtü. Şu anda, diyorlar, yüzde seksen doksan oranında Türklerden oluşan bir çevre.
Oradan Gümülcine’ye geçtim, dağın güneyinde, Yunanistan tarafında. Gümülcüne’de de yolculuğun ikinci highlight’ı çarşı içindeki esnaf lokantaları. Burada ben, hatırlarsınız, Yunanistan’ın lokanta kültürünü kaç defa övdüm. Dünyanın hemen hiçbir yerinde görülmeyecek kadar sempatik, davetkar, her kasabada, her köyde mutlaka bulabileceğin, aman şuraya gidip oturayım mutlu olayım duygusuna kapılacağınız güzel lokantaları var Yunanistan’ın. Fakat mutfak kültürü hakkında aynı şeyi söylemeyeceğiz. Üç seneden beri özlediğim bir şeydi bu: Eski usul esnaf lokantası. Bilirsiniz, ufak dar kapıdan girilen, sekiz on masalık bir yerdir. Usta tezgahın başında altı yedi sekiz çeşit yemeğin başında durur. Şundan ver biraz dersin, kepçe ile doldurur. Almaya kalkarsan, yok siz oturun, oğlan getirir der. Oğlan hemen getirir. Masada bir sürahi su vardır, taze doğranmış ekmek vardır. O kültür.
Güzel bir şey o da. Bir kere çok ucuz, çok hızlı ve lezzetli yemek. Şahane işkembe çorbası içtim. Çeşit çeşit çorba vardı. Yunanistan’da duyulmuş bir şey değil çorba. Katiyen bilinmez. Yani herhangi bir şeyin çorbası yapılmıyor. Pilav üstü kuru fasulye, cızbız köfte, üstüne revani ve beş buçuk euro ödüyorsun hepsine, komple öğle yemeği. Bu da Yunanistan’ın diğer yerlerinde bulamayacağın bir saltanat.
Gümülcine etrafındaki köylerin tamamı Türk köyü. Şehrin kendisinde Türkler, çarşı içinde çoğunluktalar. Şehrin eski yerlilerinin zannediyorum %60-70 gibi bir kısmı Türk. Fakat modernizasyonla birlikte, yahut kolonizasyon mu diyelim, şehir bu niteliğini kaybediyor.
Yakında Ksanthi şehri var, Türkçesi İskeçe. Oraya en son 45 yıl önce uğramıştım. İskeçe çok büyük ölçüde dönüşümünü tamamlamış. Hala bir miktar Türk nüfusu var ama bir Yunan şehri haline gelmiş. Gümülcine ise, nasıl anlatsam, Batı Türkiye’nin tam bozulmamış kasabaları vardır. Mudurnu, Göynük, İznik’in çevresindeki kasabalar, Bursa’nın Balıkesir’in kazaları, onların böyle bir tadı vardır. Bir çarşı caddesi vardır, bizim yaşıtımız olan insanlar kahvede oturup çay içerler ve dedikodu yaparlar. O atmosferi özlemişim sanıyorum. Yine merkezde çarşının merkezinde cami, ondan iki sokak ötede Ermeni Kilisesi, o da ambiyansın bir parçasıdır, olması gerekir.
Otobiyografik not: Bu gezi kişisel yolculuğumda bir dönüm noktasıydı. Covid rezaleti Batı dünyasına olan inancımı epey sarsmıştı. Rodoplar ve Gümülcine, Yunanistan’a olan sempatimde bir kırılmaya yol açtı. Başka ufuklara yol alma vaktinin geldiğini hissettim.