Marslıların istilası ile Covid salgını ilgili mi
Pazar Sohbeti
5 Haziran 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Kitle iletişim araçlarının toplumsal ikna kabiliyetinin anlaşılmasının miladını Marslılar dünyayı işgal ediyor radyo yayınıyla mı başlatırsınız?
Olabilir. Biliyorsunuz değil mi? 1938 yılında Amerikan CBS radyosu, en çok dinlenen radyo istasyonlarından biri, sinema oyuncusu Orson Welles’in sesiyle çok ciddi bir haber duyurdu. Dünyanın birkaç yerine Marslılar indiler, dünyayı işgal ediyorlar, dünyamız büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır, vatandaşlar sakın evlerinden çıkmasınlar, dikkatli olun, vesaire. Birkaç saat boyunca bu oyunu sürdürdüler. Kitlenin yüzde doksan küsuru buna inandı. Amerika çapında büyük bir panik çıktı. Benzeri bir şey daha önce hiç olmamıştı. Kitle iletişim araçlarının çok basit yalanları, herhangi bir dayanağa ihtiyaç olmaksızın, herhangi bir kanıt gerekmeksizin topluma empoze edebildikleri görüldü. Gerekli dersler çıkarıldı.
Sonraki yıllarda Amerikalılar bu işi cidden geliştirdiler, yüksek bir sanat haline getirdiler. Başyapıtları sanırın 1969’da Apollo uzay gemisinin aya gidip geldiği öyküsüydü. Son samanlarda bir başka olağanüstü örneğini Covid krizinde gördük. Uydurma bir grip salgınını bütün dünyayı altüst edecek bir kriz haline dönüştürmeyi başardılar. Hukuk düzenini bir kalemde silmek ve bunu paniğe kapılmış halkın coşkulu desteğiyle silmek gibi inanılmaz bir gösteriye imza attılar. Arada da fırsat bu fırsattır deyip birkaç trilyon doları doları vatandaşın cebinden çekip kendi müttefikleri olan birtakım şirketlere aktarmayı başardılar. Müthiş bir operasyon. Büyük ustalık gerçekten.
Tasarlanmış ve planlanmış bir şey miydi, dünyayı yeniden şekillendirme projesi miydi? Sanmıyorum. Çok daha basit, çok daha insani bir şey. Bu kekoları kandırabiliyor muyuz dediler, kandırırız dediler, kandırdılar. Fırsattan istifade biraz da para kazanır mıyız? Kazanırız tabii, bunlar geri zekalı dediler. Para da kazandılar. Arada polisin gücünü arttırdılar, devletlerin gücünü arttırdılar. Bürokrasiyi rahatsız eden ne kadar lüzumsuz özgürlük, hak, hukuk gibi şeyler varsa hepsinin üzerinden silindir gibi geçtiler. Yapabiliyor muyuz? Yapıyoruz. Yapabiliyorsan bir şeyi niye yapmayasın? Düz duvara tırmanmayı biliyorsan tırmanırsın kardeşim. Zevki için tırmanırsın, gösteriş için tırmanırsın. Millet de bunu alkışlar.
Afiyetle yerler. Çünkü toplumda sağlam dayanakları olan, arkası kuvvetli olan, kafa tutabilecek nitelikte olan sınıf ve zümrelerin hepsi tasfiye edildi. Devlet bir şey dediği zaman buna karşı, kusura bakmayın, bizim geleneğimizde böyle bir şey yoktur, biz bunu kabul etmiyoruz kardeşim diyecek ve bunu dayatabilecek güçte olan toplumsal zümre ve kurumlar yok artık.
İnsanlar küçültüldü, köleleştirildi, bel kemikleri kırıldı. Fikir önderliği için, siyasi önderlik için, cesaret almak için dönüp bakabilecekleri odaklar yok. Manevi odaklar da kalmadı. Dinin belli bir gücü vardır toplumlarda. Din, devletin mutlaklaşması önünde önemli bir settir. Din hem batıda hem doğuda bu işlevini kaybetti. İnsanların böyle bir dayanağı da kalmadı. Yüksek eğitimin düzeyi 1960’lardan 70’lerden bu yana radikal bir şekilde düştü. Üniversitelerin yol geçen hanına dönmesinin bir sonucudur, elit eğitimi kurumu olmaktan çıkıp birer memur eğitimi kurumuna dönmeleri, bunda başrolü oynamıştır. Sonuç olarak manevi anlamda cahil bir kuşak, önderlik yeteneğinden yoksun, sağlam bir duruştan yoksun, eleştiri kapasitesini kaybetmiş milyonlardan oluşan bir sözde okumuş sınıf ortaya çıktı.
Dolayısıyla egemen medya, ne bileyim, grip olmamak için ağzımıza bebek bezi bağlamalıyız dediğinde buna karşı entelektüel, manevi, hukuki dayanak ileri sürebilecek, yok öyle olmaz biz bunu öyle görmüyoruz diyebilecek tıynette insan kalmadı piyasada. Üç beş kişi ancak, onların da sesini bu devirde kısmak çocuk oyuncağı.
Çok feci bir gidiş bu, bir yıkım tablosu.