Marshall yardımı kötü mü oldu
Pazar Sohbeti
6 Mart 2022
0:00
0:00

metin

ABD, Marshall yardımları ile kalkınmamızı baltaladı diye ezber bir anlatı var, sol kemalist, anti-emperyalist çevrelerde. Avrupa ülkeleri TC'den çok daha fazla pay aldılar ama nasıl cevap vermek lazım?
Marshall Yardımı paketi içinde Türkiye zurnanın son deliğiydi. Marshall Yardımı esas olarak savaşta mahvolmuş, ekonomisi oradan kalkmış, yıkılmış olan Batı Avrupa'yı, özellikle Almanya'yı, Fransa'yı, İtalya'yı, bu üç ülkeyi ayağa kaldırmak için yapılan bir projeydi.
I. Dünya Savaşından çıkarılan derslerin ürünüdür. I. Dünya Savaşından sonra savaşın galipleri İngiltere, Fransa, savaşın mağlubu olan Almanya ve Avusturya'yı cezalandırma yoluna gittiler. Yaptırımlarla yerle bir etmek, sanayiini yok etmek, finans sistemini boğmak, altından kalkamayacakları borçlar altına sokmak gibi bir yol izlediler. Bu yolun felaketle sonuçlandığı görüldü. Yalnız Almanya'yı mahvetmekle kalmadı, bütün Batı dünyasının ekonomisini mahvetti ve doğrudan doğruya II. Dünya Savaşına yol açan faktörlerin başlıcası oldu. Dolayısıyla, dediler, ikinci sefer aklımızı başımıza alalım, cömert olalım, kısa vadeyi değil uzun vadeyi düşünelim, intikam duygularımızı bastıralım ve yapıcı bir dünya kuralım.
Şunu kabul etmek lazım ki 1940'larda ABD'ni yöneten kadrolar bugünküyle kıyaslanmayacak derecede kaliteli kadrolardı. Yalnız teknik bilgi sahibi değil, aynı zamanda bir hayata ve tarihe felsefi bir bakışı olan, bir perspektifi olan insanlardı. Marshall Planı bu şekilde oluştu. Savaştan sonra Almanya'nın, İtalya'nın, Fransa'nın büyük bir hızla kalkınıp kendilerine gelmelerinde başrol oynadı. Tabii aynı anda bunun yanı sıra Amerikan finansal hegemonyasının kurulmasında da rol oynadı. Yani bedava vermediler o paraları. Fakat bugün Avrupa'da olsun, ABD'de olsun Marshall planının kötü bir şey olduğunu söyleyen kimse bilmiyorum. Ağır ve yıkıcı bir savaştan sonra asgari zararla dünya nasıl ayağa kaldırılabilir konusunda ibretlik bir hadisedir.
Türkiye de Marshall Planından faydalandı. Çok daha küçük oranlarda faydalandı. Ve bunun sonucu olarak 1940’ların sonunda ve 1950’lerde çok çarpıcı bir kalkınma hamlesi yaşadı. Bu kalkınma başka türlü olabilir miydi? Mesela, Sovyetler Birliği'nin 1930'larda uyguladığı kalkınma yöntemi tercih edilebilir miydi Türkiye'de? Bu, Marksistlerin 50 seneden beri tartıştıkları bir konudur. Lehinde ve alehinde söylenebilecek şeyler vardır.
Özellikle vurgulanan konulardan biri şudur. Türkiye Marshall Planını izleyen dönemde Amerikalıların teşvikiyle demiryolları politikasını terk etti, karayollarına yüklendi. Ülkeyi asfaltla donatma ve bunun sonucu olarak mal nakliyatını kamyonlarla gerçekleştirme yoluna gitti. Maksist, devletçi, sosyalist ekole göre demiryolları hem daha rantabl idi, hem çevre açısından hem bir sürü açıdan daha doğruydu. Karayolları politikası nedeniyle Türkiye hem taşıt aracı alımı bakımından, hem yakıt bakımından dışa bağımlı hale geldi. Halbuki demiryoluna yüklense, hem vagonlar ve raylar yurt içinde imal edilebilir, hem memleket adım başı benzin istasyonlarıyla dolmazdı.
Bağımlılık iddiası şüphesiz doğrudur. Öte yandan, madalyonun öbür yüzünü de göz ardı etmemek gerekir. Karayolları politikasının şöyle bir sonucu oldu: Türkiye'nin her kasabasında, daha sonra en ücra köylerinde kamyon ve otobüs taşımacılık işletmeleri kuruldu. Türkiye'de taşranın kalkınmasında kilit olaydır bu. Nakliyat firmalarıdır. Demiryolu ise devlet tekelidir. 1980’lere kadar da dünyada kimsenin aklına gelmemişti başka türlü olması. Devlet tekelinin şöyle bir özelliği vardır. İlk başta bir seferberlik halinde belki bir sinerji yaratıp düşük maliyetle büyük işler yapabilirsin. Fakat bir süre sonra devlet tekelinin fıtratında vardır, çürür. İktidar çürütür. Alternatifsizlik insanları hainleştirir. Sen nakliyat tekeline sahipsen ve senden başka kimsenin elinde imkan yoksa, yol yoksa, kamyon yoksa, benzin yoksa, kötüye kullanırsın elindeki gücü. Çünkü insanlara eziyet etmek onların problemlerini çözmekten daha zevkli bir iştir.
Kendinizi onların yerine koyun. Her allahın günü her saat birtakım saçma sapan problemleri çözmek zorundasın. Zor, imkansız, çaresi olmayan dertlere çözüm bulmak zorundasın. Sihirbazlık yapmak zorundasın. O mal oradan buraya gidecek, gidecekken yanlış yere gitmiş, içindeki balıklar bozulmuş, bunu nasıl çözeriz'in çözümünü düşünmek zorundasın. Oysa, yapmıyorum kardeşim, bugün git haftaya gel demek psikolojik olarak çok daha büyük bir tatmin sağlar. Senin iktidarını, hayattaki gücünü, koltuğunun haşmetini büyütür. İnsanlara kötülük yapma yetkisine ve gücüne sahip olduğunu gösterdiğin sürece insanlar sana boyun eğerler.
O yüzden Marshall planının getirdiği özel sektöre ve otomotiv endüstrisine dayalı kalkınma modeli doğru muydu değil miydi meselelerini tartışırken işin tek yanlı olmadığını bilmek ve hatırlamak gerekir.
Adamlar para vermişler ve bunun sonucunda Türkiye 45-46’dan 50’lerin ortasına kadar ciddi bir kalkınma göstermiş. Bunu yok sayamazsınız. Bunun çarpıklıklarını, bunun alternatiflerini, bunun yöntemi şöyle mi olmalıydı, böyle mi olmalıydı meselesi tartışılabilir ama kalkınma gerçeğini inkar edemezsiniz.