Malazgirt’te Türkler nereyi fethetti
Pazar Sohbeti
16 Ağustos 2020
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Malazgirt hakkında ne söyleyebilirsiniz?
İki detaya değineyim. Bildiğimiz anlatı ne? Malazgirt’te Türkler geldi, Anadolu’yu fethetti. Değil mi? Basit, düz, problemsiz. Oysa doğru değil, daha doğrusu eksik. Malazgirt’te Türkler bir tek Anadolu’yu değil, Suriye’yi, Irak’ı da fethetti. Aynı şekilde o yerlerde de egemenlik kurdular. Alparslan geldi, Bizans ordusunu yok etti. Bunun üzerine Bizans arıza moduna geçti. Çeşitli Türk komutanları, beyleri ve maceracıları geldiler, her bir tarafa yayıldılar. Yüz tane, sekiz yüz tane filan beylik türedi.
Zaptedilen yer sadece bugünkü Türkiye değildir. Kafkas illeri, Ermenistan, Kürdistan da zaptedildi. Büyük Suriye dediğimiz bölge ki buna Diyarbakır, Urfa, Mardin’le beraber Lübnan ve Filistin de dahildir, orası da zaptedildi. Kudüs de zaptedildi. Şimdi soru şu. Nasıl oldu da bu alanın bir kısmı bugün Türk bölgesi oldu, Türkiye oldu. Yer isimleri Türkçe, halk Türkçe konuşuyor. Diğer kısmın ise üzerinden Türk egemenliği med ve cezir gibi gelip geçti. 200 sene sonra pek bir izi kalmadı. Halbuki Türkler tarafından yönetilen devletler kuruldu Suriye’de, Mardin’de, Hasankeyf’te, hatta Ahlat’ta. Çemişgezek ile Pertek’te de Türk beylikleri kuruldu. Fakat Fırat’ın doğusunda Türkleşme belirtisi olmadı. Cılız birtakım hamleler olduysa da kalıcı olamadı. Beri taraf ise Türk oldu.
Bunu mesela nedense Türk tarihçileri hiç sormazlar. Farkı neydi ki bu tarafta bir etnik değişim gerçekleşti, öbür tarafta gerçekleşmedi? Bu Türkler Orta Asya’dan böyle büyük kalabalıklar halinde geldiler ise neden Suriye’ye yerleşmediler de gidip Yozgat’a yerleştiler? Daha doğrusu Suriye’ye de çok Türk yerleşti, ama oradakiler eridi gitti, izi bile kalmadı. Bugün çok az bir miktarda Türkmen kalıntısı var Halep’te, Musul’da, Urfa’da, Diyarbakır’da. Birtakım sonradan gelme azınlıklar dışında Diyarbakır’in, Mardin’in, Urfa’nın nüfus kompozisyonunda Türk unsuru yok.
Ne sonuç çıkarıyoruz bundan? Demek ki Türkiye’nin Türkleşmesinde belirleyici olay Malazgirt Meydan Muharebesi değilmiş. Ondan önceki veya sonraki bazı sebepler rol oynamış. Yoksa Malazgirt belirleyici olsa Kürdistan ile Suriye de Türkleşmiş olmalıydı bugün.
İkinci bir gözlem. 1071’de geldiler Bizans’a ağır bir tokat attılar. Bizans ordusu doğudaki büyük ordusu mahvoldu. Ve bununla birlikte ülke çapında, yani Bizans ülkesinin neredeyse tamamında, fakat özellikle doğu vilayetlerinde, Bizans’ın askeri otoritesi çöktü. Kontrolü kaybetti, kaos çıktı. Orada Türkler gelip onun yerine yeni bir devlet mi kurdular? ‘Tamam, gelin şimdi tapu kadastro bizde, vergi kayıtlarını getirin, kadastro defterini getirin’ mi dediler? Demediler. Ondan sonraki on yıl boyunca Türkler pek ilgilenmediler bu yerle. O dönemde ne oldu?
1071’in hemen sonrasında Filaretos adlı biri kendini Bizans İmparatoru ilan etti. Filaretos eski, köklü bir Ermeni bey sülalesinden gelen bir Ermeni idi. Dedeleri Arap hizmetinde Arap ismiyle hizmette bulunmuştu. Kendisi Bizans ordusunda Bizans komutanı olarak görevliydi. İmparatorluk iddiasıyla çıktı. İstanbul’un ordularıyla birkaç defa çatıştı, yenildi. Önceleri Malatya yakınında Baskil’de halen harabesi bulunan Muşar Kalesinde sonra Maraş’ta on yıl kadar hüküm sürdü. Antakya, Maraş, Malatya, Urfa, Antep bölgesinde bir oluşum yarattı. Bu bölgeye bundan bir kuşak önce, Malazgirt’ten kısa bir süre önce, büyük bir Ermeni göçü gerçekleşmişti. Asıl Ermeni ülkesinden, yani Van ve Kars tarafından, kendi komutanları, kendi beyleri önderliğinde kaotik bir göç gerçekleşmişti. Sonuç olarak Adıyaman Gerger’de, Antep’in Keysun kasabasında, Hatay’ın Bagras kalesinde, Misis’te, Tarsus’ta, Feke’de Ermeni derebeyleri zuhur etmişti. Filaretos bunlara dayanan bir egemenlik kurdu.
Ermeni, Rum, Süryani, Arap kaynakları Alparslan’dan olumsuz bir dille söz ederler. Vahşi, gaddar, yıkıcı, vs. Fakat onun yerine geçen Melikşah hakkındaki yargılar hemen her zaman olumludur. Adalet getirdiği, düzen getirdiği, büyük kaosun sonunu getirdiği söylenir. 1083, 1086 yıllarından itibaren Selçuklu beyleri yavaş yavaş bütün bölgede idareyi ele geçirir. Filaretos esir alınır ve bir süre sonra öldürülür. Ama mesela Malatya’da Filaretos’un adamı olan Gabriel isimli bir Ermeni on on beş sene beylik etmeye devam eder. Sonra Müslüman olup Melikşah’a katılır. Urfa’da Ermenilerle Süryaniler kavga eder; şehirde iktidar sırayla biri, sonra öbürü, sonra Ortodoks Rum valisi arasında iktidar el değiştirir. Her üç takım da Melikşah’tan medet umar, Melikşah’ın en sadık hizmetkarı olduğunu kanıtlamak için yırtınır. Bu dönemde Ermeni kimliği ile yola çıkan beylerin birçoğunun peyderpey Selçuklulara katıldığını görüyoruz. Bizans yürümüyor, eh biz de kendi devletimizi kuramadık, şimdi ne yapacağız? Melikşah cihanın hakimi olmuş, babası gibi bela bir tip de değil, bir görüşelim bakalım bize bir iş çıkar mı? O noktaya gelmiş olay.
Detaylarına girdiğiniz zaman gerçek ve çok insani bir tarih anlatısı ile karşı karşıya geliyoruz. Tanıyorsunuz adamları, olayı kavrıyorsunuz. Böyle gerçek dışı birtakım masal kahramanları, kahramanlar ve hainler değil, bayağı bildiğin siyaset adamları ve askerlerden oluşan bir tarihle karşılaşıyorsun. Bu da zevkli bir şey.