Maden kazalarının çaresi ne değil
Pazar Sohbeti
14 Şubat 2024
0:00
0:00

metin

Erzincan’daki korkunç maden kazası hakkında ne dersiniz?
Maden kazası hakkında söylenebilecek ne var ki? Ben kendimi bildim bileli, altmışlardan beri aşağı yukarı, her yıl olmasa iki yılda bir Türkiye’de büyük bir maden kazası olur. Sebebi üç aşağı üç yukarı bellidir. Tedbirsizlik, umursamazlık, Allah kerim yaklaşımı klasiktir.
Bir çare bulunabilir mi buna? Hiç zannetmiyorum. Türkiye koşullarında, dünya koşullarında aslına bakarsanız, güç dengelerini göz önüne aldığınızda, yani oradaki devlet-yatırımcı ittifakı ile orada çalışan işçiler ve onların aileleri arasındaki güç dengesini gerçekçi bir gözle değerlendirdiğinizde, hatta maden işletmecisi olan kurumlarla kamuoyu arasındaki güç dengesini hesaba kattığınızda, yapılabilecek hiçbir şey olmadığını anlarsınız. İstisnasız her seferinde aynı iki üç cümle tekrarlanır, aynı tavırlar benimsenir, aynı tavırlar yüz binlerce beğeni alır sosyal medyada, aynı anlamsız klişelerin üzerine yorum olarak seksen bin tane aynı anlamsız klişenin varyasyonu olan cümleler sarf edilir. Sözün bittiği yer! Allah belalarını versin! Lanetliyorum! En ağır cezalara çarptırılsınlar! Böyle bir terane ortalığı sarar. Üç gün sürer, bir hafta sürer, sonra unutulur.
Kazaya sebebiyet verenlerin en ağır şekilde cezalandırılmasını bir dostumla tartıştım. Şu soruyu sordum: Bunu en ağır şekilde cezalandırmanın faydası nedir? Kim istifade edecek bundan? Ne elde edilecek en ağır şekilde cezalandırılırsa?
Cevabını bildiğim bir soru bu. Üç tane sonucu olacak cezalandırmanın. Birincisi, hayatımızın her bir anını, her bir boyutunu bir ahtapot gibi saran bürokratik kontrole bir tabaka daha eklenecek. Her sektörde, her alanda, yaşamın her anını çekilmez hale getiren bürokratik azgınlığa bir parmak yağ daha sürülecek. Güvenlik yönetmeliği eğer 800 sayfaysa 100 sayfa daha eklenecek, 900 sayfa olacak. Bu bir.
İkincisi pratikte çok iyi bildiğimiz bir şey. Kanunlar değişti diye hiçbir Allah’ın kulu davranışını da değiştirmez, tarzını da değiştirmez, hayat görüşünü de değiştirmez, alışkanlıklarını da değiştirmez. Ne değişir? Rüşvetin rayici artar. Cezaları arttırdıkça, her zaman yaptığın ve yapmaya devam edeceğin işlerin idari riski arttıkça rüşvet rayici de yükselir. Eskiden yüz liraya halledebileceğin işi iki yüz liraya halletmek zorunda kalırsın. Kim sevinir? Devlet ve devletin adamları sevinir.
Üç, sıcak yuvasında oturup ahkam keserek ahlaklı olduğunu zanneden, faydalı bir şey yapmış olduğunu kendi kendine telkin eden insanların gönlüne bir damla su serpilir. Birkaç saat kadar kendilerini iyi hissederler. Orada ölenlere bir faydası var mıdır? Yoktur. Orada mahvedilen doğaya bir faydası var mıdır? Yoktur. Devlet memurunun rüşvet olanakları biraz daha artar. Bir de, klavye başında oturup dünyayı kurtaran orta ve üst sınıf mensuplarına, oh ne güzel, bak cezalandırıldılar, canımıza minnet, bugün de kötülük yapmış olduk duygusunu tattırırlar. Eğer bu faydalı bir şeydir diyorsanız, amenna.
Bildiğim bir şey vardır. Türkiye’de muhalif diye geçen kesimin, ki az buçuk okuyup kendini memleketin vicdan bekçisi sayan kesimdir, eğitimsiz halkın, işçi sınıfının, köylü sınıfının insani problemlerine ilişkin en ufak bir duyarlığı yoktur. Bilgisi yoktur, ilgisi de yoktur. Türkiye’de ‘muhalif’ olmakla iştihar eden, kendini ilerici, solcu, vatanperver, kültürlü, seküler, modern, CHP’li hisseden zümrenin temel varoluşsal karakteristiği nedir diye sorduğunuz zaman, toplumun diğer yarısının gerçek yaşamı hakkında en ufak bir ilgisinin bulunmamasıdır. Onların geçim sıkıntılarının niteliği nedir? Nasıl doyuyorlar? İşsiz kalırlarsa ne olur? Cinsellikle ilişkileri nedir? Cinsel problemleri, evde kalmış kadın problemleri, karısından bıkan erkek problemi, babasından her gün dayak yiyen küçük kız problemi, bu problemler nedir, nasıl yaşanır ve bunların çözümüne yönelik hangi adımlar atılabilir, bu konuda en ufak bir bilgileri yoktur. Onların dini soruları, yani kafalarındaki bok gibi bir eğitimden kaynaklanan dehşetli çelişkiler, anlamsızlıklar, anlam veremedikleri, çözemedikleri şeyler nelerdir? Hayattan beklentileri nelerdir? Çocuklarının uyuşturucu problemini nasıl çözerler?
Bu konularda Türkiye’deki muhalefetin söyleyecek tek bir kelimesi yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. Belki 1960’larda, 70’lerde vardı böyle duyarlıklar. Bugün artık kalmamıştır bunlar. Ve bu problemleri kavrayamadıkları sürece de Türkiye’de muhalefet denilen şey bir gayriciddilik olarak, marjinal bir hadise olarak kalmaya mahkumdur.
Tarih notu: Erzincan İliç’in Çöpler (Cobiler) köyündeki altın madeninde 13 Şubat 2024’te gerçekleşen kazada dokuz işçi göçük altında kalmıştı.