Kutsal yerleri ziyaret ederken nelere dikkat etmeli
Pazar Sohbeti
22 Mayıs 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Gezi notları.
Size bugün Santiago de Compostela’dan merhaba diyorum. Santiago, İspanya’nın en kuzeybatı köşesinde, Atlantik’in orada, Portekiz’in kuzeyinde bir şehir. Yıllardan beri büyük hayalimdi Santiago’ya yürümek. Avrupa’nın en önemli hac merkezlerinden biridir, buraya yürüyerek gelmek usuldür. Atla da gelmek mümkün fakat normal yöntemi yürümek. Avrupa’nın dört bir köşesinden, İskoçya’dan tut, Polonya’dan, Hırvatistan’dan, Fransa’dan, yüzyıllardan beri yürüyerek buraya gelmişler.
Benim de böyle bir hayalim vardı. Cezaevindeyken bir ara 2015’te, ha bugün ha yarın çıkıyoruz beklentisine girmiştik, o zaman karar vermiştim bu yolu yürüyeceğim diye. Defalarca ertelendi. Sonra geçtiğimiz aylarda idrak ettim ki daha ertelesem muhtemelen bir daha yapamayacağım. Bir günde karar verip uçağa atlayıp geldim.
Pamplona’dan 50 günlük yolu yürümek istiyordum. Sonra gözüm yemedi doğrusunu isterseniz. Ferrol denilen yere kadar geldim. Ferrol’den altı günlük yürüyüş. Onu yaptım. Bugün bitirdim. Günde ortalama 23-24 kilometre yürüdüm. Toplam 138 kilometre oldu. Bittim, tükendim. Bu yaşta bu yapılacak iş değildi galiba. Vardım ama ayaklarım tutmuyor, dizlerim tutmuyor. Fakat yine de çok memnunum. Yapabilmiş olduğum için kendimi tebrik ediyorum.
Bir de şöyle bir şey oldu, anlatayım bunu da. Altı gün yürüdüm. Yorgun, argın şehre vardım. Yeni şehri geçip tam eski şehrin kapısından içeri girerken ayağım takıldı, tökezledim, küldür paldır yere düştüm. Artık eskisi kadar esnek ve çevik olmadığımdan epey kötü düştüm. İnsan kütük gibi düşüyor. Önce ellerin üstüne, ondan sonra göğsüm üstüne, ondan sonra yanağımı da yere vurdum. Şimdi komple dağılmış bir durumdayım. Elim patlıcan gibi şişti. Bir elde bilek, küçük parmak, baş parmak, öbür elde ortanca parmak, sol diz hepsi feci surette şişmiş durumda. Acıların çocuğu olarak karşınızdayım. Zannediyorum Aziz çarptı beni, tam şehire girerken yere kapaklanmalısın dedi. Yeri bir kere öpmelisin demek istedi.
Böyle bir şey başıma daha önce Kudüs’te gelmişti. 2005 yılında Kudüs’e gittik eşim ve birkaç arkadaşla beraber. Süleyman Tapınağının oraya çıktık. Müslüman olmayanları içeri almıyorlarlar. Kapıda kimlik kontrolü var. Müslüman mısınız diye sordular. Benden başka herkesin adı Türk adı, gargaraya getirdik, tabi canım bak Türk pasaportu, baksana ayyıldız falan deyip adam itiraz edemeden içeri daldık.
Kubbetü Zahra’yı ziyaret ettik. Bu biliyorsunuz muazzam bir kubbe, cami gibi bir mekan, ortasında da büyük bir kaya var, 4-5 metre yükseklikte. Hz. Muhammed oraya basıp oradan miraca çıkmış vaktiyle. Tabii cami içinde çorapla dolaşıyoruz. Sen git o kayaya pat diye ayağını vur. Ayağımın küçük parmağı kırıldı galiba, iki ay kendine gelemedim.
Böyle şeyler oluyor bazen. Ateistler bu yerlere gelince uyarıyor yukarıdan birileri, senin ne işin var burada diye. Böyle ufak tefek birtakım dezavantajları da var ateist olmanın.
Santiago ziyareti 11. yüzyıl sonlarında, 12. yüzyılın ilk çeyreğinde, Avrupa çapında bir fenomene dönüşmüş. Tüm Avrupa’dan buraya hacca gitmek bir önemli bir dini vecibe haline gelmiş. Derler ki Avrupa’yı Avrupa yapan Santiago seferidir. Avrupa kavramı ilk bu vesileyle oluşmuş. İngiltere’de, Almanya’da, İtalya’nın çeşitli ıvır zıvır beyliklerinde ve devletlerinde yaşayan insanların ortak bir kültüre ve ortak bir töreye sahip oldukları fikrini 12. yüzyılda ilk kez gündeme getiren bu. Avrupa’nın ruhunu, kalbini, Avrupa’yı Avrupa yapan özü keşfetmek istiyorsanız bundan daha uygun bir deneyim yok.
Şunu hissetmek çok güzel: 900 senedir bu yolculuk yapılıyor. Aynı rotalar, aynı patikalar, aynı yollar üzerinden geliyor insanlar. Bütün sistem çok güzel kurulmuş. Hiçbir abartı yok. Bilincinde değilseniz, alelade bir turist gibi geçiyorsanız buralardan, olayın farkına bile varmazsınız. Bütün Avrupa çapında gayet ayrıntılı, en ince detayına kadar hazırlanıp belgelenmiş, yüzlerce yıl boyunca kusursuzlaştırılmış bir yol ağı var. Polonya’dan gelen yürüyüş yolu var buraya kadar, İtalya’nın topuğundan gelen yürüyüş yolu var. Yol boyunca son derece düzgün ve kibar, ölçülü bir şekilde patikalar işaretlenmiş. Tam olması gereken yerde bir kafe, bir lokanta var. Hosteller çok hoş. Bir kısmı tamamen bedava, bir kısmı 8 euro gibi bir ücret alıyor. Yatakhane usulü, temel ihtiyaç maddelerinin hepsi var ve abartı yok. Turistik otel haline gelmemişler. İnsanlar yan yana 30 tane otel açmamışlar. Tabelalar, reklamlar yok. İhtiyacını duyduğun anda küçük, alçakgönüllü bir istiridye yolu işaret ediyor. Şu gördüğün kafe 500 senedir burada ve hep aynı aile işletiyor diye hissediyorsun, ki şahane bir duygu. Küçücük bir yer, ufak bir tabelası var. Ve öyle bir yere yapılmış ki tam artık yorulup da yeter artık yarabbi bir soğuk bira dediğin yerde, hop, karşına çıkıyor.
Yolda her milletten insanlar vardı. Benim bu yürüdüğüm yol nispeten az bilinen, az tercih edilen bir yol. İngiliz Yolu deniliyor. İngilizler vaktiyle İngiltere’den Ferrol’a gemiyle gelir, oradan altı veya yedi gün yürüyerek Santiago’ya varırmış. O yüzden adı İngiliz Yolu. Gerçi yolda İngilize rastlamadım hiç. İtalyanlar vardı, Amerikalı çok efendi birkaç kişi vardı, Almanlar vardı, İspanya’nın başka bölgelerinden gelen insanlar vardı. Bir gün, iki gün derken hepsiyle de aynı hanlarda, aynı hostellerde karşılaşıp dost oluyorsun.
İyimserlik ve cömertlik havasının hüküm sürdüğü bir yolculuk. Modern dünyanın konforları dışında bir değer arayanlar varsa aranızda kuvvetle tavsiye ederim. En popüler yol Pamplona’dan yahut da Fransa sınırından başlayan ve yaklaşık 50 gün süren yol. Gençlere onu tavsiye edeceğim. Benim yaşımdakiler için olacak şey değil.