Komünizm neden çıkmaza girdi
Pazar Sohbeti
27 Mart 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Sovyet rejimi servet biriktirmeyi yasakladı diyorsunuz. Oysa komünist kuramda sorun servet biriktirmek değil, sermaye oluşturmaktır. Yani üretim araçlarının mülkiyetidir.
Bok değil ebem sıçtı derler Türkçede. Servet her zaman iktidardır. Bir insan toplum ortalamasının çok üzerinde servete kavuştuğu zaman, bunu ya daha fazla para kazanmak için ya da itibar ve iktidar kazanmak için kullanabilir. İkisini pratikte ayırt etmek imkansızdır. Benim bir milyar dolarım olsa, ya gözümü para hırsı bürümüştür, daha fazla kazanmak için bu parayı sermaye olarak kullanırım. Yatırım yaparım, gayrimenkul alırım, rant ve kar getirecek olan işlere yatırım yaparım. Ya da bu parayla siyasi güç satın alırım. Yani karar verici mercilerde sesimin duyulmasını sağlayacak olan tedbirleri alırım. Bu ikisi iç içedir. Yani para kazanmakla, siyasi iktidar ve itibar kazanmak birbirinden ayrı düşünebilecek şeyler değildir. Biri diğerini gerektirir. Ve hiç kimse bir milyar biriktirip hadi bunu toprağa gömeyim, bunu kullanmayayım, toplum içinde servetimi belli etmeyeyim diye bir şey yapmaz. Servet biriktirmekle sermaye biriktirmek aynı şeydir.
Şimdi, 19. yüzyılın hızlı kapitalist halkınma sürecinde toplumlarda vahim dengesizlikler oluştu. Bunun sonucunda şöyle bir fikir geniş takipçi kitlesi buldu: Para babaları bencil ve kötü insanlardır. Parayı toplumdan emiyorlar, kendi ceplerini dolduruyorlar ve önüne geçilmez bir güç odağı haline geliyorlar. Hükümetler onların elinde oyuncak. Oysa bu toplumda yetenekli, kaliteli, vicdanlı, akıllı milyonlarca insan var ki bunların hayatı fakrü zaruret ve sefalet içinde heba oluyor. Bu duruma bir son vermek lazım. Nasıl son vereceğiz? Bu tür özel güç birikimini önleyeceğiz. Yani toplumun geri kalanına karşı bir sorumluluğu olmayan, kendini onlara muhalif olarak konumlandıran bireysel serveti yasaklayacağız. Kapitalistlere ölüm! Büyük toprak sahiplerine ölüm!
Bu, inandırıcı bir slogandır. Hangi toplumda olursa olsun sempati toplar. Toplumun geniş bir kısmı, zenginlik eşittir adaletsizlik inancına eğilimlidir. Bu argümanla insanları çok kolay ikna edebilirsiniz. Gerek evinde oturan Ayşe teyzeyi, gerek işçiyi, gerek orta sınıfı, gerek esnafı, gerek mühendisi, gerek okumuş insanı rahatça ikna edebilirsiniz. Hepsi olmasa bile büyük bir kısmı nezdinde inandırıcı olabilirsiniz.
Bu argümanla geldiler, dediler ki bireysel mülkiyeti değil, zengin ve güçlü olanların servetini ortadan kaldıracağız. İlk başta toplumda geniş onay gördü bu yaklaşım. Batı dünyasında, gerek işçi sınıfında gerek entelektüel sınıfında pek çok insan bu fikrin iyi bir fikir olduğuna inandı. Yalnız bu öğretinin uzun vadede getireceği sonuçlar yeterince idrak edilmedi. İlk günden bunu görenler vardı elbette, ama 1917’nin, 1920’lerin heyecanı içinde kimse onlara kulak asmadı. İleriyi görebilenler dediler ki, bir, bireysel servet biriktirme hırsını önleyemezsin. İnsan tabiatına aykırı bir çabadır. Önlemeye kalkarsan ancak polis zoruyla önleyebilirsin. Polis zorunun ise şöyle bir özelliği vardır: Azar azar başlar, bir süre sonra önüne geçilmez bir cinayet zincirine dönüşür. Çünkü sen servet biriktirme hırsını bastırdıkça insanlar başka çıkış yolları bulur. Tüm çıkış yollarını tıkamaya kalktığında ise, toplumun tüm nefes kanallarına tıkaç sokmak zorundasın. Gümrük mevzuatından tut, miras mevzuatından tut, dernek ve tarikat ve cemaat kurma süreçlerine kadar her insan faaliyetini istila edecektir polis mantığı.
İnsanlar her yöntemle diğer insanlara karşı servet ve avantaj biriktirme çabasını güderler. Bu çabayı kontrol etmek, bu çabayı belli kurallar içine hapsetmek, dengeli yürümesini sağlamak başka bir şey. Ortadan kaldırmak başka bir şey. Ortadan kaldırmaya çalıştığın zaman polis teröründen başka bir sonuç elde edemezsin. Mümkün değildir. Bu bir.
İkincisi, bireysel güç odaklarını toplumdan kaldırdığın zaman, yani çeşitli şekillerde büyük servet edinip bununla gerek iktidar, gerek itibar, gerek güç veya daha fazla gelir kapısı açan insanları ortadan kaldırdığın zaman geriye bir tane güç kalır, o da devlettir. Tek gücün egemen olduğu bir toplum ise dumura uğrar, dejenere olur, soysuzlaşır.
Sovyetler Birliği’nde işte bunlar yaşandı. Bir, polis devleti, iki, bürokratik atalet. Bu iki sonucu doğurdu komünizm.
Olayı iki yönlü görebilmek lazım. Bir şey sonuçta yanlış yere varmış olabilir. Hatta belki yanlış yere varacağı baştan bellidir, aklı olanlar görüyordur. Ama aynı zamanda bir dizi olumlu iş de yapmış olabilir. Toplumda eşine kolay kolay rastlanmayacak büyük bir heyecan ve coşku doğurmuş olabilir.
Bugün Ermenistan’ın kuzeyindeki Sanahin köyündeydik. Mikoyan kardeşlerin şimdi müze olan aile evini ziyaret ettik. Mikoyan’ları biliyorsunuz. Bir kardeş Artyom, MiG savaş uçaklarının mucidi. Öbür kardeş Anastas önce tüm Sovyetler Birliği’nde modern gıda endüstrisinin kurucusu, sonra yıllarca Sovyetler Birliği cumhurbaşkanı. Geldikleri yer toz toprak bir Anadolu köyü. Bildiğin derin Ortadoğu taşrası.
Anastas’a sormuşlar nasıl Bolşevik oldunuz diye. Şunu anlatmış. Fransızların maden işletmesi varmış o köyün yakınında. Burada İran’dan gelen on bin işçi çalışırmış. İranlılar diyor, köpek muamelesi görürdü, çok aşağılanırlardı. Rumlar madencilikten anlarlardı, onlar bir kademe üstündü. Biz Ermeniler onların bir kademe üstündeydik. Aracılık ve idarecilik işlerimi yapıyorduk. Fransızlar hepimize köle muamelesi yapardı. Öylesine nefret ettik ki Fransız işverenden, o dönemde ben Bolşevik işçi temsilcisi oldum diyor. Ondan sonra muazzam bir mücadele vermişler ve bu verdikleri mücadelenin kendileri gibi bütün Rus İmparatorluğunun yetmiş iki dil konuşan yoksul, mazlum ve mağdur kesimlerinin hayatını daha güzelleştirme amacını güttüğüne inanmışlar. Belki yanlıştı yolları, ama buna inandıklarını ve bu uğurda coşku ve neşeyle büyük bir mücadele verdiklerini inkar edemezsiniz.