Kölecilik Batı toplumlarına mı özgü
Pazar Sohbeti
11 Aralık 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Osmanlı’da kölelik hep oldu mu? Ne zaman oldu? Kimler köle yapıldı? Ne zamana kadar sürdü? Batı’da solcular özellikle kölelik konusunda sadece Batı’nın yaptığı köleliği görüp, diğer bölgelerde yapılan köleliği görmezden gelmeyi çok seviyor. Bunun nedeni nedir? Batı herhangi bir şekilde kölelik konusunda başkalarından daha bir suçlu mu gerçekten?
Aşağı yukarı tüm insan topluluklarında kölelik vardır ve temel bir kurumdur. Papua Yeni Gine’nin cangılda yaşayan kabilelerinde de kölelik vardır. Kabileler durmadan savaşırlar ve ele geçirdikleri kadın ve erkekleri köle ederler. Çin’de kölelik vardı, Eski Yunan ve Roma’da kölelik vardı. Ortaçağ’ın Avrupa kentlerinde Slav ve Afrikalı köle yaygın bir tipolojiydi. İslam hukukunda kölelik ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Kimi köle edebilirsin, kimi edemezsin, köleyi nasıl azat edersin, köleye kötü muamele etmenin ceremesi nedir, köleden doğan çocukların statüsü ne olur, senin kölen başka birini öldürse bunun sorumlusu kimdir gibi gayet sofistike ve kapsamlı bir köle hukuku oluşturmuşlardı.
Osmanlı Devleti’nde kölelik yaygındı. Özellikle 16. yüzyılda İstanbul nüfusunun önemli bir oranının köle olduğu anlaşılıyor. Evliya Çelebi’nin ana gelir kaynağı köle ticaretidir. İstanbul’da 1840’lara dek gayet işlek bir köle pazarı vardı. Anadolu’nun derin taşrasında, mesela Kastamonu’nun Tosya’sında elinde sekiz on köleyle Abhazya’dan gelip hana yerleşen adamın şüpheli haline dair polisin merkeze yazdığı bir yazıyı paylaşmıştım sizinle bir tarihte. Vukuatı adiyedenmiş, öyle anlaşılıyor, Anadolu’nun bir yerinde işporta malı gibi köle nakliyatı yapan girişimcilere rastlamak.
Batılıların, daha doğrusu Atlantik kıyısı Avrupalıların 17. ve 18. yüzyıldaki kölecilik deneyimi farklı bir şey. Temelinde yatan olgu kolonyalizmdir. Avrupalılar 16. yüzyıldan itibaren uçsuz bucaksız ülkeler zaptettiler. Kolonilerde merkezi devletin otoritesi zayıftı, kilise ve cemaat gibi toplum kurumlarının gücü marjinaldi, yasa yok gibiydi. Bu şartlarda, memleketin en gözüpek maceracıları ve en gaddar haydutları boy attılar. Afrika’dan milyonlarca köle ithal edip tarihte eşine rastlanmadık boyutlarda köle işletmeleri kurdular. Önce madencilik, sonra şeker kamışı, sonra pamuk işine yatırım yaptılar.
Amerika kolonilerinde endüstriyel boyutlara ulaşan kölelik, insanlık tarihinde yeni bir hadisedir. Ev işlerinde kullanmak için veya cinsel tatmin nesnesi olarak kullanmak için üç veya beş köle bulundurmak başka bir şey. Zulüm boyutu her zaman vardır. Hakkını koruma imkanı olmayan insanların kötü muamele görmesi kaçınılmaz bir şey. Ama bir gemiye üç bin köle doldurup bunları bir işletmeye sattığın ve binlerce köle ile tarım yapmaya başladığın zaman işin boyutları değişir. Çünkü insani boyut tamamıyla ortadan kalkar. Evinde on köle varsa ara sıra bir tanesiyle sohbet edersin. Bir tanesinin çocuğuna hediye alırsın. Çiftliğinde üç bin köle varsa bunu yapamazsın. Ve olay, kısa zamanda insanlık dışı bir faciaya dönüşür.
Amerika Birleşik Devletleri’nin güney eyaletlerinde, Karayip ülkelerinde ve Brezilya’da kölelik olgusu insanlık için bir utanç kaynağı olacak bir raddeye vardı. Ve sonuçta 1820’lerden itibaren İngilizler bir seferberlikle dünyadan köleliği kaldırdılar. Osmanlı da buna ayak uydurmak zorunda kaldı. 1840’tır yanılmıyorsam Osmanlı Devleti’nde köle ithalatının yasaklanması. Pratikte Afrika’dan ve Kafkaslardan kaçak olarak köle getirilmesi azalarak da olsa 20. yüzyıl başına dek devam etti. Kölelik kurumu hiçbir zaman yasaklanmadı, çünkü köleliği yasaklayacak bir yasa açıkça İslam hukukuna aykırı olurdu. Ve Osmanlı Devleti İslam hukukunu zaman zaman göz ardı etse de İslam hukukuna alenen aykırı bir kanun çıkarmaktan her zaman imtina etti. Bu yüzden 20. yüzyıl başına gelinceye kadar İstanbul’da zengin ailelerin köleleri ve cariyeleri vardı. Ahmet Mithat Efendi’nin veya Hüseyin Rahmi’nin herhangi bir romanını okuduysanız bilirsiniz bunu. Ancak 1926 tarihli Medeni Kanun’la Türkiye’de kölelik hukuken ortadan kaldırılmış oldu.
Ben çocukluğumdan hatırlarım, 1960’lara 70’lere dek Boğaziçi konaklarında eski Arap bacılardan, kölelerden hayatta olan insanlar vardı. Küçük yaşta eve getirilmiş, maaş almayan, fakat evde barınan, evde beslenen ve ölünceye kadar hizmet eden köleler vardı 1970’lere kadar. Sonra kalmadı galiba.