Kelime çalışmaları: Tatmin, mutmain
Blog
6 Eylül 2019
0:00
0:00
metin
Arapça itminân “dinmek, dingin olmak, sükun bulmak”. Faili mutmâin “dingin, sakin, huzur bulmuş”. Son derece nadir olan dört harfli ifˁilāl vezninde bir türev. Kuran’da fiil dokuz kez, fail adı dört kez geçiyor. بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ “kalpler Allahı anmakla huzur bulur”, مُطْمَئِنٌّۢ بِٱلْإِيمَٰنِ “iman ile sükunet bulmuş”.
Eski Arap sözlüklerinde kabul gören kanıya göre kalın t ile ṭmn طمن kökünden geliyor. Fakat bu kökün düzenli basit türevleri yok, sadece taṭâ’mana, ṭumâ’nîna gibi dört harfli türevleri bulunuyormuş. Neden böyle olduğuna dair bellibaşlı Arap gramercileri tartışmışlar, doyurucu bir sonuca varamamışlar. Sözlüklerin şahı olan Kamus, muṭmain sözcüğü ṭamn ile eş anlamlıdır demiş, fakat bu ikincisi düzgün dilde kullanılmaz diye eklemiş. Aramicede “teselli etmek, consolation” anlamına gelen bir ṭamâ fiili var, tau-mim-alef kökünden. İlgili olmalı, ancak tam ilişkiyi anlamaya benim ilmim yetmedi.
Osmanlıcada mutmain ve itminan çok sık olmasa da kullanılan sözcükler. 1930’larda bir ara moda olmuşlar görünüyor. 1950’lere doğru azalmış, Adnan Menderes birkaç kez demeçlerinde kullanmış. 1960’ların ortalarından itibaren mainstream dilden kaybolmuş. 2000’lerin başında neo-İslamist çevrelerde yeniden duyulmaya başlandı. Belki Nur risalelerinin etkisidir, bilemiyorum. 2014’te Alev Alatlı bir röportajda “teselliyi, rejimle mutmain olan daha büyük kitlelerde bulurum” diyerek sosyetik neo-popülizmin temel bir akidesini dile getirmiş. Sanırım mutmain sözcüğünün ana akım medyada uzun bir aradan sonra ilk belirişi bu olmalı. Kitleler, demek ki, rejimden “memnun” yahut “razı” veya “hoşnut” değil, dini yankıları olan daha derin ve mistik bir ruhsal algılanım içindeymiş. Rejimle sükun bulmuşlar. İç huzura ermişler.
Yahut Bayan Alatlı sadece lugat paralamış.
Tatmin Arapça değil. Ne klasik ne modern Arapça sözlüklerde bulabiliyoruz bu kelimeyi. Osmanlıca eski lugat kitaplarında da yok. Bulabildiğim en erken örnek 1900 tarihli Şemseddin Sami Bey sözlüğü, o da katiyen tasvip etmemiş: “taṭmīn: Mutmain etme ve te’min manasıyla kullanılmaktaysa da doğru değildir. İtminān rübaidir, tefˁil babından gelmez.” Son cümlenin anlamı şu: İṭminan fiili ṭmn değil ṭm’an dörtlü kökünden gelir, dolayısıyla geçişli/ettirgen türevi öyle yapılmaz.
Sami Bey’in itirazlarına aldırış edilmemiş, sözcük hızlıca tutulmuş, hatta 1910’ların başında tatminkâr gibi bir türevi peyda olmuş. Neden tutmuş? Belli ki bir ihtiyaca cevap vermiş, yoksa yeni ve üstelik yanlış yapılı kelimeler tutmaz.
Hangi ihtiyaç? Bianchi’nin, bir devir Osmanlı münevveranının el kitabı olan 1843 basımı Fransızca-Türkçe sözlüğüne bakıyoruz. Fransızca “Satisfaction” ve “contentement” karşılığı hoşnudluk, mahzuziyet, rıza, safa-i hatır demiş. “Satisfaire” fiilinin Türkçesi ise hoşnud etmek, razı etmek, irza etmek, ikna etmek. Burada bir şey dikkatimizi çekiyor. KİŞİYİ satisfaire etmek anlamında bu karşılıklar yeterli. Fakat bir İSTEĞİ veya İHTİYACI satisfaire etmek anlamında hiç biri uygun değil. Nitekim maddenin devamında zorlanmaya başlıyoruz. “Satisfaire ses passions”: heva vü hevesine tabi olmak, istifai hazz etmek. “Satisfaire ses désirs”: istedüğüni yapmak. “Satisfaire l’espoir”: tasdikı me’mul etmek. “Satisfaire l’attente publique”: me’muli nası tasdik etmek. Hayır, hiç biri oturmuyor. Tatmin edici değil.
Eksikmiş, giderilmiş.
Tatminsizlik Fransızca “mécontentement”, İngilizce “dissatisfaction” çevirisi. 1940’larda piyasaya çıkmış görünüyor. 1950’de Milliyet’teki bir yazısında Tarık Buğra “mide ve cinsiyet arzularının tatminsizliği” ifadesini rahatça kullanmış. İlginç olan, 1960’ların ortalarına dek tatminsiz sözcüğü “tatmin edilmeyen” anlamının yanında, “tatmin etmeyen” anlamında da görülüyor. Mesela 1965 tarihli bir haberde Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden profesör filanca, bakanlığın hazırladığı yasa tasarısının tatminsiz yönlerinden söz ediyor. Nitekim tatmin etmek geçişli yapıda bir fiil olduğundan tatminsiz’in de geçişli olması akla daha yatkın.
“Tatmin edilmeyen” anlamında mutmainsiz dense belki daha yakışıklı dururdu.