Kelime çalışmaları: Nefret
Blog
12 Haziran 2021
0:00
0:00
metin
Klasik Arapça’da nefret “kaçışma” demek, özellikle bir insan ya da hayvan grubunun ürküp çil yavrusu gibi dağılması.
16. yüzyılda Osmanlı’nın klasik Arapça-Türkçe lugatini yazan Vankulu Mehmed Efendi’ye göre nefâr “kaçmak”, nüfûr ve nefret “bir cemaat ürküp taşra çıkmak”, nifâr “kaçğunlık”, nefr “dağılmak manasına gelür”, istinfâr “ürkmek manasına da gelür”. Yevmün-nefr yahut leyletün-nefr “hac esnasında halkın Mina’dan göçtüğü gün/gece” demektir.
Yunanca tam kelime karşılığı fébomai fiil, fóbos isim. Homeros’taki asli anlamı “kaçışmak”, özellikle savaşta ani korkuyla dağılmak. İliada’da dokuz veya on yerde bu anlamda geçiyor, misal 15.396, “ἀτὰρ Δαναῶν γένετο ἰαχή τε φόβος τε” “while the Danaans with loud cries turned in flight”, Azra Erhat çevirisinde “Danaoların çığlıklarla kaçmaya başladığını”. Mitolojide şahıslaşmış haliyle Phobos, savaş tanrısı Ares ile Afrodit’in evladıymış. Bence mükemmel bir imge, Afrodit çünkü burada “aşk tanrıçası” değil, insan ruhunu esir alan tüm irrasyonel duyguların sahibidir.
Liddell & Scott sözlüğü fobos’u “panic flight” olarak çevirmiş, “panic fear” anlamını ikincil olarak vermiş. Chantraine’in etimolojik sözlüğünde febomai “fuir, spécialement en parlant d’une troupe saisie par la panique”. Phóbos aslen “kaçış,” fakat Homeros’tan sonra yaygın anlamı “korku, özellikle panik şeklinde korku”.
Batı dillerinde bundan türetilen +fob ve +fobia bileşeni en erken 16. yy’da tıp dilinde “hydrophobia” sözcüğünde görülüyor: “su korkusu”, yani kuduz. 19. yy başlarında İngilizcede “gallophobia” (“Fransız nefreti”), Fransızcada “androphobie” (“insanlardan nefret etme”) kayda geçmiş. “Agoraphobia” (“açık alan paniği”) ve “claustrophobia” (“kapalı mekân paniği”) 1890’lardan. Ayrı sözcük olarak “phobia” İngilizcede ilk kez 1786’da kaydedilmiş: “a fear of an imaginary evil, or an undue fear of a real one”, mealen “hayali bir fenalıktan korkma, ya da gerçek bir fenalıktan ölçüsüz korkma”. “Islamophobia” ilk kez 1976’da, “International Journal of Middle Eastern Studies” dergisindeki bir makalede boy göstermiş. Hemen her zaman kınama tınısı taşıyan bir kelime, tıpkı antisemitizm gibi, duygu bulutu yüklü.
Nefretin Türkçe kullanımdaki evrimi ilginç. 17. yy’da gerek Golius gerek Meninski Türkçe “örkmek, kaçmak” karşılığını veriyorlar, misal “bundan nefret idüp kaçtiler”. Fakat bunun yanısıra kullanımda “aversio, abominatio, pavor” (kaçınma, iğrenme, korkma) anlamlarına geldiğini belirtiyorlar. Onlarla çağdaş olan Evliya Çelebi’de nefret daima bugünkü anlamında: “cümle halk [şehzade Mustafa’yı katl ettiği için] Süleyman Han’dan nefret idüp,” “cihet-i dünya içün bir şey ricasında olma kim senden nefret idüp istiskāl etmeyeler”, “aklı perişan olup azizden nefret ider”, vs.
Evet, kaçtiler. 1680’lerde İstanbul telaffuzu öyle.
Sözcüğün orijinal anlamındaki “dağılma, scattering” boyutu hiç ummadığınız bir yerde karşınıza çıkıyor. Nefer, nefret ile aynı kökten, özgün anlamı “küçük insan kalabalığı”, Kamus’a ve onu izleyen Vankulu’na göre “üç ila on kişiden oluşan cemaat”. “A scattering of men” desek uyar sanki. Evliya Çelebi sözcüğü hemen her zaman kale neferatı kalıbında kullanmış, “tertipli piyade düzeninde olmayan asker kalabalığı” kastedilmiş olmalı. Sayı ile sayılabilen bir insan grubundan söz ederken de aded yerine genellikle nefer tercih etmiş, ister üç, ister üç bin kişi olsun: “mürd olan on bir nefer âdemler”, “yetmiş nefer Kazak hetmanları” vs. Dikkat ederseniz nefer burada daima çoğul bir kavram. ‘Bir nefer’ ifadesi 19. yy sonlarına dek oksimoron sayılmış, ancak daha sonra muhtemelen ordu jargonunda “tekil piyade askeri” anlamında kullanılmaya başlamış.