Kelime çalışmaları: Kelepçe
Blog
28 Temmuz 2021
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Kelâb veya kelâbe Farsça “iplik kangalı”. Farsçanın klasik sözlüğü Burhan-ı Katı’ya göre “iplik ve iplik saracak çark manasınadır ki bir nev’ine kelâbçe veya kelâbçek tabir olunur.” 1680’de Meninski sözlüğü kelâb maddesinde sözcüğün Türkçesini keleve diye aktarmış, “keleve ki üstüne iplik sararlar ve ol sarılan iplik” tanımını vermiş. Türkçe kelepçe/kelebçe sözcüğüne ilk kez değinen Vefik Paşa 1876’da bunu iplik kangalı anlamında keleb ile irtibatlandırmış: “bileğe takılan küçük keleb”. Vefik Paşa’dan daha titiz bir dilci olan Şemseddin Sami 1900’de basılan sözlüğünde o topa girmemiş, kelepçe’yi tanımlamakla yetinmiş: “derdest edilen ashab-ı ceraimin kaçmamak için bileklerine takılan çifte halka.” 1999 basımı Türk Dilinin Sözde Etimolojik Sözlüğü yazarı Hasan Eren, Ligeti ve Räsänen’e istinaden kelepçeyi Farsça kelâbe (“büyük iplik çilesi”) artı ça küçültme ekiyle izah etmiş. Andreas Tietze 2016’da Eren’in açıklamasını aktarmış fakat bağlayıcı bir görüş belirtmemiş. TDK Türkçe Sözlük sözcüğün ‘Farsça’ olduğunu belirtmiş, başkaca açıklamaya gerek duymamış. Nişanyan garip ne yapsın, sözlüğünün 2002, 2009, 2018 baskılarında Farsça kelâb+çe etimolojisini tekrarlamakla yetinmiş. Kalabalığa uy ki yanılmayasın.
Geçenlerde bir şey için Çağatayca bir metne göz atarken birden uyandım: “bilekce: mahpusların ve suçluların ellerine takılan iki boyunduruk.” Buradaki bilek bildiğimiz bilek olabilir, ama “iki şeyi bir araya getirme, birleştirme” anlamında bile ile anlam bağı eski dilde daha belirgin. Kelepçe belli ki bunun deforme edilmiş hali. Belki argo ya da bilinçli bir espri.
Kelâbçe diye Farsçadan alınma hayli marjinal bir kelime de varmış belli ki, “üstüne iplik sarılan çark” anlamında. Lakin bu çark ile bildiğimiz kelepçenin makul bir anlam bağı yok ki? Ne çarka benzer meret, ne de iplikle akrabalığı var.