Kadro Hareketi neydi
Pazar Sohbeti
23 Mayıs 2021
0:00
0:00

metin

Şevket Süreyya Aydemir ve Kadro Hareketi hakkında ne düşünüyorsunuz?
1935 yılı Cumhuriyet rejiminin tarihinde bir dönüm noktasıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarının kargaşası bir ölçüde durulduktan ve 1930 ekonomik krizi az çok yatıştıktan sonra Mao’nun kültür devrimini anımsatan çok radikal bir topyekün değişim hareketi başlatılır. Ana ilham kaynağı aynı tarihlerde en radikal safhasına giren Sovyetler Birliği’dir. Sovyetler Birliği yeni toplum yaratıyor, yeni insan yaratıyor, dini yasaklıyor, dili değiştiriyor, insanların davranış ve alışkanlıklarını radikal bir şekilde değiştiriyor. Biz de bunu yapmalıyız, sıfırdan bir Ütopya Devleti kurmalıyız fikri, 1934’ün son aylarından itibaren şoke edici bir kararlılıkla ön plana çıkar. Yalnız Sovyetler değil. Almanya’da 1933’te iktidara gelen Nasyonal Sosyalist Parti’nin reformları da ilgiyle izlenmektedir. ABD’de yine 1933’te başlayan New Deal rejiminin başarıları Türk basınında hararetle tartışılmaktadır.
Dönemin ruhunu kavramanıza izin veren en tipik hadise isim devrimidir. Soyadı Kanunu ile başlar 1934 yazında. Bu çok kısa zamanda başka bir şeye dönüşür. Ulusal bir seferberlik halinde üretilen yeni soy adları yeni bir Türk kültürü yaratma seferberliği görünümünü alır. Önerilen soy adları yeni doğan çocuklara ön ad olarak verilir. Türk burjuvazisinin ve elitlerinin kişi adları repertuvarı radikal olarak değişir. Yeni bir ideoloji çerçevesinde, kısmen Sovyetlerden, bir yandan Nazi Almanyasından esinlenen yeni bir isim repertuvarı yaratılır. Tüm Orkunlar, Erkinler, Berkler, Soykanlar, Utkanlar, Tunalar, Özmenler, Orbaylar, Aybükeler, Sunaylar ve daha yüzlercesi bir-iki aylık süreçte keşfedilir. Dil radikal olarak değiştirilir. Gazeteler, kitaplar birdenbire anlaşılmaz bir dille yazılmaya başlar. Türk tarihi baştan yazılır. 1934 sonu ve 35’tir bu değişimin devreye girdiği tarih. O güne kadar Cumhuriyet devrimi kör topal yürümüşken aniden gaza basılır.
Bir yönüyle hayranlık duymamak elde değil, bunu kabul edelim. Fransız Devrimi’nde yapılan şeyleri tekrar etmeye çalışıyorlar. İslam dinini kökten yasaklamaya yönelik birkaç hamle yapıyorlar. Bin yıllık, en azından 600 yıllık Türk dilini yeniden kurma çabasına giriyorlar. Kişi adları gibi çok son derece özel ve içgüdüsel bir sahada kitlesel bir dönüşüm başlatıyorlar. Devlet teşkilatını, parti teşkilatını her şeyiyle yeniden kurmaya teşebbüs ediyorlar. Şevket Süreyya Aydemir ve arkadaşlarının Kadro hareketi bu radikal atılımın tezahürlerinden biridir. Madem yeni bir toplum, buyurun şöyle yapalım diyorlar. Bir Ütopya öneriyorlar.
Fakat aşamadıkları bir problem var: Sayıca çok azlar. Çok küçük kadrolar bunlar. Bütün bu devrim heyecanının arkasında duran ekip 300 kişidir, bilemediniz 500 kişidir. Dili, tarihi, ekonomiyi, Türk milletinin kültürel genetiğini baştan tasarlayalım diyen ekip, Ankara ve İstanbul’da bir iki salonu dolduracak kadar insandır. SSCB Komünist Partisi’nin kalifiye ve inanmış kadrolarıyla kıyaslanmayacak kadar cılız bir ekiptir. Almanya ile bir nefeste anılmaları ise büsbütün abes, Donkişotça bir girişim. Bir yandan da, bugünkü Türkiye’nin ya da Cumhuriyet öncesinin tutukluğu ile kıyaslarsanız, büyük cesaret, büyük delilik, büyük hayalperestlik.
Bu ‘Kültür Devrimi’ esasen iki yıl sürdü. İki yılın sonunda işin arkasında duran ve ipleri elinde tutan adam hastalandı ve bilfiil işe yaramaz hale geldi. Ayrıca kendisi de muhtemelen kuşkuya düştü yapılan işin hikmetinden. İki yılda başarılanlara baktığı zaman bunlar bir bok beceremez duygusuna kapıldığı da anlaşılıyor. 1937’de Dil Devrimi’nin gazı kesildi. Cumhurreisinin beyanatı daha anlaşılır bir Türkçeye geri döndü. Kamal olan ön adı yeniden Kemal oldu. Soyadı Devrimi doğal sonucuna ulaştı. Tarih anlatısında ufak tefek yalpalamalar başladı. Atatürk’ün heyecanla beklenen Türk Tarihi öğretisi yayınlanmadı. Kadro Dergisi de kapatıldı. Tekin Alp gibi yeni bir Kemalizm dini yaratmaya çalışan bir adama sen sus artık denildi. Zaten İkinci Dünya Savaşı gelmekteydi, bunlar yürümeyecek işlerdi. Türk Devleti yavaş yavaş fabrika ayarlarına geri döndü.
1935 yılı üzerinde cidden çalışmak lazım. Türkiye’ye totaliter bir devrimci rejim getirme çabası, 1935-1937’nin gündemidir. Şevket Süreyya Aydemir ve arkadaşları da o heyecanın temsilcilerinden birkaçıdır. Onları hem bir parça hayranlıkla, hem de ibretle ve yenilgiye mahkum olduklarını bilerek okumakta fayda vardır.