Kadın döven Yılmaz Güney lanetlenmeli mi
Pazar Sohbeti
18 Eylül 2023
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Bir düşünür, sanatçı ya da topluma fikirleriyle yol göstermiş biri hakkında konuşurken özel ya da kamusal hayatındaki eylemlerini ne ölçüde dikkate almalıyız? Son günlerdeki Yılmaz Güney tartışmalarında olduğu gibi, büyük bir yönetmen ya da senarist derken, o da kadına şiddet uygulayan birisiydi demek ne derece tutarlı? Bu eylemler kişilerin fikirlerini dikkate almada ne kadar önemlidir?
Bir insanın ortalama yaşamı 70-80 sene. Bir insan yetmiş seksen sene boyunca hayatında kaç tane eylem yapar? İyi ve kötü hangi davranışları ve eğilimleri gösterir? Hangi eserleri ortaya koyar? Sabahleyin hangi fikirleri, akşamleyin hangi fikirleri savunur? Bir karısıyla ilişkileri şöyleyken öbür karısıyla ilişkileri böyle olabilir mi? Çocuklarına nasıl davranır? İnsanlara vermiş mi, insanlardan almış mı? Veya ne kadar vermiş, ne kadar almış? Bütün bunları alt alta koyduğunuz zaman, bir insan hakkında yargıya ulaşmanın ne kadar zor bir şey olduğunu, insan dediğimiz şeyin ne kadar çok yönlü bir hadise olduğunu kavrarsınız. Tekil insanlarla ilişkilerinizde eminim bu kompleksitenin farkındasınız. Tanıdığınız bir insan hakkında yargıda bulunurken çoğu zaman yarım saat anlatsanız bile sonuna gelemeyebiliyorsunuz. Hem böyledir hem şöyledir ama bazen de şöyle oluyor. Çok akıllı adamdır fakat şu şu huyları kötü. Normal bir insanı, normal ahlaka sahip biri olarak siz bu şekilde tanımlıyorsunuz. Siz Allah mısınız ki, bir insanın arkasından bunu tek bir yargıya indirecek yetkiyi kendinizde görüyorsunuz? Bunu cennete mi atacağız, cehenneme mi atacağız, getir bakayım evladım hesabını şunu şunu yapmış ama bir keresinde karısını dövmüş. Tamam, yallah cehenneme! Ne yetkiyle, ne cüretle, nasıl bir azgınlıkla böyle bir tavrı benimsersiniz? Sosyal medya çağının umumi aptallaşma sürecinin bir sonucu bence. O kadar yavan, o kadar yüzeysel ve o kadar ikiyüzlü yargılar ki Allah muhafaza.
Yılmaz Güney aleyhine atıp tutanların ahlaki olgunluk seviyesine bakıyorum. Bu insanların temizlenmesi lazım toplumdan duygusuna kapılıyorum.
Ben hiçbir zaman Yılmaz Güney’den hoşlanmadım. Sol bir kült ikonu olmadan önce sıradan kabadayı filmleri çeken bir aktördü. O kabadayı kişilik tablosu filmlerinden çıkıp özel yaşamına da sinmiştir. Beni cezbeden bir şey değil. Buna karşılık, ne bileyim, Yol gibi bir filmi etkileyici bir filmdir. Otoriteye meydan okuyan, isyan eden ve bunu çok insani düzeyde yapan bir filmdir. Helal olsun, alkışlanır. Tarzı benim tarzım değil ama filmi güzel.
Son günlerde bir bardak suda yaratılan fırtınanın amacının ne olduğunu göremeyecek kadar körseniz, yine yaşamayın daha iyi. İnsanlığa bir iyilik yapın ve ölün. Burada bariz bir niyet var. Hem Kürt olan hem Cumhuriyet’in kurulu düzenine karşı bir isyan çığlığı atan bir adamı pis birtakım iftiralarla karalamak, küçük düşürmek ve yeni kuşaklardan uzak tutmak gibi bir politika izleniyor. Devlet böyle şeyleri yem gibi atıyor ortaya. Ne kadar kuş varsa, ne kadar sazan varsa buna atlıyor. İğrenç bir şey.
Hakim öldürmüşmüş. Çok iyi yapmış. Allah’ın bir puştu hakim dedikleri adam. Meyhanede içiyor, gelip küfrediyor, saldırıyor, karısına laf atıyor. Hakim olduğunu bilmiyorlar. Yani hakim sıfatıyla gelmiyor, bir pavyon pisliği olarak geliyor, kavga çıkıyor ve kavgada bir şekilde adam vuruluyor.
Bunun cezası olmalı mıdır? Elbette olmalıdır. Çünkü adam vurmanın mutlaka bir cezası vardır. Yılmaz Güney bu cezayı yattı mı? Yattı. Bitti. Sana ne ya? Niye sen hakimden yanasın bu olayda? Nasıl bir saikle taşra bürokrasisinin pislik bir mensubunu a priori Kürt devrimciye karşı savunma ihtiyacını duyarsın? Bunu bir düşünün hele.