İttihat ve Terakki şefleri nasıl yargılandı
Pazar Sohbeti
11 Haziran 2023
0:00
0:00

metin

İttihat ve Terakki üyelerinin yargılanma süreci nasıl oldu? Sadece göstermelik miydi yoksa hakkaniyetle mi yapıldı?
Göstermelik değildi, hakkaniyetle de yapılmadı. İkisi de değildi.
Savaşta Osmanlı Devleti feci bir surette yenildi, teslim oldu, ordularını tasfiye etti, elindeki savaş esirlerini bıraktı, kritik askeri ve stratejik noktalara düşman askerlerinin el koymasına izin verdi. Savaşın galibi olan İngilizlerle Osmanlı yönetimi büyük ihtimalle savaşın son günlerinden önce oturup birçok şeyi konuşmuşlardı. Özellikle 1918’in yaz aylarında belki Viyana’da, belki İsviçre’de, Osmanlı ve İngiliz temsilcileri bir araya gelmişler ve savaştan sonra ne olacak konusunu konuşmuşlardı. Unutmayın ki Osmanlı Devleti yüz yıldan beri İngiltere’nin müttefikiydi. Bundan önceki dönemde İngilizlerin himmeti ve desteğiyle varlığını sürdürebilmişti. Şimdi yeniden bir savaş döneminin sonunda eskinin tekrarı olan bir noktaya gelinmişti. İngilizlerin yaklaşımı aşağı yukarı şöyle bir şeydi sanıyorum: Siz Arap ülkelerinden çekilin, Türkiye’nin daha küçük, daha sağlam, daha modern bir ülke olarak varlığını sürdürmesine biz elimizden gelen desteği veririz. Fakat ortada dört yıllık bir savaş gerçeği var. Birbirimizi boğazlamışız dört yıl boyunca. Birilerinin bundan sorumlu tutulması lazım. Tıpkı Almanya’da 2. Dünya Savaşından sonra yapılacağı gibi birtakım günah keçileri bulunmalı, bunlar yargılanmalı, en ağır cezalara çarptırılmalı. Ki böylece Türk devleti ve Türk toplumu savaş günahlarından arınsın.
Kimdi bu birileri? İngilizler üç kategorinin cezalandırılmasını talep ettiler. Aralık 1918’de alenen ilan ettiler, fakat tahminimce daha Ekim ayında Talat Paşa hükümeti el altından ateşkes teklifinde bulunduğunda bunlar dile getirilmişti. Bir, savaştan doğrudan doğruya sorumlu olan İttihat ve Terakki yöneticileri. Yani Enver, Talat, Cemal, Sait Halim Paşalar ve daha birkaç kişi. İki, Ermeni tehcirinden aktif olarak sorumlu olanlar ve katliam suçluları. Üç, savaş sırasında müttefik savaş esirlerine kötü muamele eden ve insanlık suçları işleyenler, başta Ali İhsan Sabis Paşa. Toplam 150 yahut 200 kişilik bir liste sundular. Suç bunlara yüklenmeli, bunlar yargılanmalı, en ağır şekilde cezalandırılmalı. Ondan sonra geçmişi unutacağız, dediler. Türkler suçlu değil, yöneticiler suçlu. İngiliz kamuoyuna bu paketi ancak böyle satabiliriz.. Savaşın galipleriyle Türkiye arasında bir bir el sıkışma böyle gerçekleşebilir.
Ateşkesten iki ay sonra, Ocak 1919’da, işgal kuvvetlerinin baskısıyla, sanıklardan 160 kişi kadarı tutuklandı. Nisan ayında İstanbul’da Sıkıyönetim Mahkemesi kuruldu ve başına Irak Kürtlerinden olan Mustafa Paşa getirildi. Fakat çok kısa zamanda görüldü ki memleketin atmosferi böyle bir yargılamaya müsait değildir. İttihat ve Terakki teşkilatı ülkedeki tek ve tartışmasız siyasi güçtür. Yenilginin şokunu üstünden attıktan sonra aktif bir şekilde toparlanmaya, örgütlenmeye, ortama hakim olmaya başlamıştır. Sendikalar onların kontrolündedir. Ordu mensupları onların kontrolündedir. Savaş sırasında servet edinmiş olan mütegallibe sınıfı onları desteklemektedir.
Damat Ferit Paşa hükümeti mahkemenin verdiği idam kararlarından bir iki tanesini onayladı. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal ile Urfa mutasarrıfı Nusret idam edildiler. İdamlardan sonra İttihatçıların organize ettiği muazzam bir protesto hareketi başladı ve sıradan birer katil olan bu adamlar birden bire ulusal kahraman pozisyonuna yükseltildiler. Nisan ayı sonlarında ipler koptu ve sıkıyönetim mahkemelerinden sonuç alınamayacağı anlaşıldı. Hiçbir şey yapmasalar yahut da şark usulü işi zamana yayıp cıvıtsalar olmuyor. Birkaç tanesini asalım da millet idam görsün deseler, ortalık karışıyor. O tarihte Türkiye’de İngiliz işgaline karşı bir ayaklanma başladığı takdirde İngilizlerin artık bunu bastıracak bir imkanı yok. Çünkü savaştan sonra ordularını terhis etmişler, büyük ekonomik krize girmişler ve Avrupa kamuoyu savaşın başka yerlerde, başka bir şekilde devam etmesine karşı tepkili.
Sonuçta mahkeme yanılmıyorsam Ağustosa kadar işlemeye devam etti, fakat Mayıs ayında, özellikle İzmir’in işgalinden sonra başlayan ulusal heyecan günlerinde, İngilizler pes attiler. Yargılamasını talep ettikleri 140 küsur kişiyi toplayıp Malta’ya sürdüler. Malta’ya sürdükleri anda zaten bütün proje iflas etmiş demekti. Çünkü fikir neydi? Bunlar İstanbul’da yargılanacaklar, Türk hakimleri tarafından yargılanıp cezalandırılacaklar. Bunu yapamadılar. Bunun üzerine, biraz da çaresizlikten bunları Malta’ya sürdüler. Ne yapacaklarına karar veremediler. İki seneye yakın Malta Kalesinde tuttuktan sonra hepsini saldılar.