İtaat testi nasıl yapılır
Pazar Sohbeti
11 Haziran 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
ABD’de kurumsal yapıların LGBT bayrağını bu denli sahiplenmesinin nedeni nedir? Neden ısrarla bu absürt şeylere meyrediyorlar? Nedir bu inatçı ısrarın altında yatan mantık?
Biliyorsunuz LGBT bayrağı Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve İngiltere gibi birtakım ülkelerde bu ay boyunca bu ülkelerin ulusal bayraklarının önüne geçti. Beyaz Ev dediğiniz White House’ta, dev boyutlu üç bayrak astılar, ana bayrak yani üstün bayrak LGBT bayrağı, altında iki tane daha küçük ABD bayrağı. ABD kanunlarına göre suç bu yaptıkları şey, çünkü ABD kanunları her koşulda ABD bayrağının üstte olması gerekir diyor. Son derece ciddi törenlerle, vatan millet törenleriyle askeri birlikler ve polis güçleri LGBT bayrağına selam durdular. İnsan ister istemez hayret ediyor, toplumların büyük çoğunluğunu bu denli delirtecek simgesel gösterileri neden devlet politikası olarak benimserler diye.
Olay sadece LGBT değil. Bir dizi farklı alanda benzeri meydan okumalarla karşı karşıyayız. Bunların en korkuncu Covid kepazeliğiydi. Olmayan bir salgını, insanlığın ve ülkelerin bir numaralı olayı haline getirdiler. Bunu bir milli politika olarak, ekonomiyi, eğitimi, toplumsal düzeni, kanunlara saygıyı, tıbba güveni yerle bir edecek şekilde ön plana çıkardılar. Küresel ısınma diye bir şey attılar ortaya ve bu uğurda yapmadıkları şaklabanlık yok şu anda. Objektif düşünebilen herkes biliyor ki yok küresel ısınma, olsa bile minimal düzeyde ve insanların buna dair yapabilecekleri hiçbir şey yok, yazlık stokunu büyütmek ve belki Yeni Zelanda’da ev almak dışında.
Bunların manası nedir diye sormak lazım. Yani, bu tavırların arkasında bir akıl varsa o akıl nedir? Bunları eleştirmek, münazaraya girip bunlar aleyhine kolay goller atmak büyük bir marifet değil. Herkes bunu yapıyor, tekrar tekrar yapıyor, günde bıkmadan usanmadan yüz tane tweet atanlar var. Vay aptallar, vay akılsızlar. Maskeyle virüs yakalayacağını sanıyor, vay gerizekalı! İklimbilimciler şarlatan çıktı, al sana!
İyi de, nereye kadar? Düşmanın aklını hiçbir zaman küçümsememek lazım. Düşman çünkü bunlar. Ne yapmak istiyorlar diye sormalıyız. Bulacağımız cevaplar, bizi akıl olmayan yerde akıl arama yanılgısına düşürebilir. Komplo teoriciliğiyle suçlanabiliriz. Fakat anlama çabası diğer her şeyden önce gelmeli. Çabalaya çabalaya belki bir gün gerçeğe yaklaşırız.
Bundan yıllar önce Taraf gazetesinde yazarken Türkiye özelinde buna benzer bir konudan söz etmiştim. Otorite sahipleri, neden yalan veya akıl dışı olduğu aşikar olan şeyleri ısrarla savunurlar ve daha önemlisi savundururlar? Hititler Türktür. Ermeni soykırımı olmamıştır. Kürtler kart kurt eden dağ Türkleridir. Bu derece aptalca ve ampirik olarak yanlışlanması çok basit olan yalanları neden ısrarla sürdürürler?
Çok basit bir sebebi var bunun. İktidarlarını kuruyorlar bunun üzerine. Komutan askeri birliğin önüne çıktı ve dedi ki, Asker, Fransa’nın başkenti neresi? Paris. Paris, doğru bildiniz. Bunu söyleyen askerin sadakatinden emin olamazsın. Çünkü Fransa’nın başkenti Paris diyen muhatap bunu sana sadakatinden mi böyle söylüyor, hakikate sadakatinden mi böyle söylüyor, bilemezsin. Yarın öbür gün işine gelmeyen yahut da kavrayamadığı bir emir verdiğinde, sana boyun eğecek mi, komutanım yanlış düşünüyorsun sen, ben buna katılmasam daha iyi mi diyecek yoksa?
Sadakat testini geçmesi için yalana itaat etmesi lazım. Fransa’nın başkenti Çemişgezek dedi komutan. Asker selam çaktı, Emredersin komutanım ne güzel söyledin, ben de onu düşünüyordum Fransa’nın başkenti Çemişgezek dedi. İşte o zaman onun sadakatinden emin olabilirsin. Çünkü senden korkuyor. Senden korktuğu için bunu söylüyor. Yalan konuşuyorsun. Yalan konuştuğunu biliyor karşındaki. Fakat itiraz etmesine imkan yok, çünkü korkuyor.
İktidar böyle kurulur. İktidarın özü budur. Senden bağımsız birtakım kriterlere göre yargılayan bir insan, üzerinde kontrol sahibi olmadığın kurallara göre yargı kuran bir insan sana kayıtsız şartsız sadık değildir. Biat etmiyordur. Biatın testi, yalana biattır. Yalana veya absürt emirlere, herhangi bir akli zemini olmayan emirlere.
Bütün dünyada konsolosluklara, elçiliklere astırdıkları LGBT bayrağının anlamı bir sadakat testidir. Otoriteye yüzde yüz sadıklar mı? Yoksa kaypak mı davranıyorlar? Bayrak as emrini verdiğinde gururla en büyük bayrağı mı asıyorlar, yoksa bir köşeye ufak bir bayrak koyup yasak mı savıyorlar? Yazarsın bunları bir kenara, mimlersin ve yarın öbür gün hangisini tasfiye edeceğini bilirsin.
Devlet teşkilatı içinde, devlet memurları arasında ve dolayısıyla vatandaşlar arasında bir itaat testi yapıyorlar. Boyun eğdiriyorlar. Boyun eğdirmek için alabildiğine anlamsız, alabildiğine mantıksız, kendi aklıyla düşünebilen bir insanın itaat etmesi mümkün olmayan şeyleri dayatırsın. Kimin senden korktuğunu, kimin yarın çok daha vahim konularda birtakım kararlar verdiğinde, mesela dünya savaşı çıkardığında, sana yüzde yüz itaat edeceğini bilirsin.
Olay budur. ABD’de demokratik yönetimin sonuna geldiğimiz ortada. Bir 1933 momenti yaşanıyor. Almanya’da nasıl Nazi partisi iktidara geldi, 1913’te nasıl İttihat ve Terakki diktatörlüğü başa geçti ve tüm kontrolleri ele geçirdi, onlara benzer bir noktadayız şu anda. Dünyanın batı yarısının öncüsü ve önderi olan ülkede açıkça totaliter ve son derece tehlikeli bir ideolojiye sahip olan bir zümre iktidarı adım adım ele geçirdi. Son hamlelerine geldi sıra. Bundan sonra hangi adımları atacaklarını ancak korkarak izleyebiliriz. Bir dehşet dönemine doğru büyük bir hızla ilerliyoruz. 1933’te Adolf Hitler iktidara geldiğinde Almanya’da aklı başındaki insanların çoğu, “canım çok da abartmayalım, bu adam da sonuçta sağcı bir politikacı, üç beş sene böyle gitsin sonra normale dönülür, koskoca Alman medeniyeti var arkada, ne kadar kötü olabilir?” tavrındaydı. Bir şans tanıyalım adama, iktidarda yumuşar belki dediler 1933’te. Makul insanların çoğu böyle dedi. Tehlikenin büyüklüğünün farkında değildiler. Benzer bir süreçten geçiyoruz bugün. İyi değildir.