İstanbul’un fethi nasıl bir dönüm noktası
Pazar Sohbeti
29 Ağustos 2021
0:00
0:00

metin

1453’ün Anadolu ve Doğu medeniyetinin kırılma noktası olduğundan bahsettiniz. Bunun nedeni nedir? Tek sebebi Osmanlıların ticaret yollarını kullanamaması mı?
Bu konu onlarca doktora tezi gerektiren bir konu. Ayrıntılı olarak incelenmedikçe tam mekanizmalarını çözemeyiz sanırım. Bildiğim şu var: 1453 bir kırılma noktasıdır. Doğu Batı alışverişinin, sadece ticaret değil, fikir alışverişinin, seyahat kolaylığının kesildiği bir nokta. Bunun bütün Asya kıtası için sonuçları kötü oldu. Avrupa için de felaket olabilirdi, fakat Avrupalılar can havliyle gittiler, arka kapıyı keşfettiler. Yani Atlantiği ve Hint Okyanusunu keşfettiler. Böylece paçalarını kurtardılar. Batı Asya ise öyle bir çözüm yolu bulamadığı için çöktü, çürüdü.
Nedeni neydi? Ticaret bir şekilde engellenmiş görünüyor. Osmanlı ticaret yapmaz mıydı? Yapardı. Belki fazlaca gücün konsantre olması ticaretin doğal dengelerini bozmuş olabilir. Belki açgözlülük yahut tekel, gümrük vergilerini dayanılmaz noktaya taşımış olabilir. Gevşek bir siyasi ortamda yani çok sayıda beyliğin az çok birbirinden bağımsız olarak at koşturduğu, şehirlerin büyük ölçüde bağımsız şehirler olduğu bir ortamda belki ticaret daha kolay işliyordu. Merkezi otorite Anadolu ve Orta Doğu üzerine kabus gibi çöktüğü zaman bu rotalar, bu akımlar önlenmiş oldu. Tam mekanizmasını bilmiyorum, bunlar hipotez. Fakat o tarihlerde böyle bir kesinti olduğu bariz bir şey.
Başka bir şey daha var. Batıda Müslüman düşmanlığı, Türk düşmanlığı 15. yüzyılda zirve yapar. Ondan önce önyargı yok değildi, din farkı var sonuç olarak. Fakat yoğun ticaret vardı, yoğun fikir alışverişi vardı. Şarkın modaları büyük bir hızla Batıya yayılıyordu. Şarktaki yeni kavramlar, yeni keşifler, yeni matematik kitapları, yeni tıbbi gelişmeler, hepsi duyuluyordu Batıda. Seyahat yoğundu. Yani Batı’da 13. ve 14. yüzyıllarda kalburüstü insanlar bir şekilde Doğu’ya gidip geliyordu. 15. yüzyıl ortasından sonra bu azalır ve duraksama noktasına gelir. Alışveriş hacmi düşer. Gitgide yoğunlaşan bir düşmanlık atmosferi ortalığı sarar. Batının Türk’ten, Arap’tan, Fars’tan, tabir uygunsa, sıtkı sıyrılır.
Bunun enteresan bir sonucu var. İstanbul’dan kaçan aydınların Rönesans’a etkisine bağlayacağım sözü. İstanbul’un düşüşünden bir süre önce başlar göç, 1460’ların başına kadar sürer. Bizans ülkesinin eli kalem (veya silah) tutan insanlarının birçoğu, kütüphanelerini de yanlarına alarak ülkeyi terk ederler ve batıya, özellikle İtalya’ya göçerler. Giderken Eski Yunanca el yazmalarını taşırlar, kütüphanelerini taşırlar. Batılıların tanımadığı eski Yunan’dan kalma bilimsel ve felsefi eserleri, eski Yunan’dan kalma olup da Bizans döneminde derlenen, özetlenen, şerh edilen metinleri getirirler.
Orta çağlarda Batı, model medeniyet kaynağı olarak Arap dünyasına bakmıştır. Tıbbı, biyolojiyi, astronomiyi, matematiği, müzik çalgılarını, müzik teorisini büyük ölçüde Araplardan öğrenmiştir. 15. yüzyılın ortalarından itibaren Batı Eski Yunan’ı keşfeder. Gördünüz mü, Araplar değilmiş, asıl kaynak eski Yunan’mış! Demek ki şimdi yapmamız gereken nedir? Eski Yunan metinlerini en doğru kaynaklardan, en düzgün el yazmalarından derlemek, yayınlamak, çevirmek, bunları incelemek, bunlara şerh yazmak.
Rönesans denilen entelektüel faaliyetin en çarpıcı boyutlarından biridir eski Yunan kültürünün, eski Yunan filolojisinin, Yunan metinlerinin keşfedilmesi. Bunda bir pay Arap ve İslam dünyasına yönelik bıkkınlık duygusu ise, diğer pay İstanbul’dan göçenlere taşıdığı yeni trendlere aittir. Avrupa’nın belli başlı üniversitelerinde Yunancanın sistemli olarak öğretilmesi, bunun için gramer kitaplarının yazılması, büyük ölçüde İstanbul’dan göçenler sayesindedir. Erasmus Yunanca öğrenmiş, üniversiteler için dört ciltlik Yunanca ders kitabı çevirmiş. Kimden öğrenmiş? İstanbul’dan, hatta Selanik’ten göçüp, Ferrara’da bu işin fakültesini kuran hocadan, yahut onun öğrencisi olan Agricola’dan öğrenmiş.
Bundan ötürü, evet, İstanbul’un fethi ile Rönesans arasında, İstanbul’un fethi ile Amerika ve Hindistan yollarının keşfi arasında ciddi ve kuvvetli nedensel bağlantılar vardır diyebiliriz.