İstanbul Sözleşmesi neden kaldırılır
Pazar Sohbeti
21 Mart 2021
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu bizi feci bir geleceğe mi sürükleyecek?
Bulgaristan’da Anayasa Mahkemesi İstanbul Sözleşmesi’ni temel insan haklarına, akla, mantığa ve Bulgaristan kanunlarına aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti. Bulgaristan hayli düzgün bir ülkedir. Biraz sıkıcı fakat medeni, terbiyeli bir ülke.
Macaristan İstanbul Sözleşmesini kabul etmedi, Polonya kabul etmedi, Slovakya kabul etmedi, Ermenistan da kabul etmedi. Zaten Avrupa Birliği dışında geçerliği olan bir sözleşme değil. Bir kere bunları aklımızda tutalım.
İkincisi, bir de olaya şu açıdan bakmanızı öneririm. Biliyorsunuz, Erdoğan hükümetinin son yıllardaki tavrı şöyle: Bizi, diyor, anayasa manayasa bağlamaz, kanunlar bağlamaz, usül, teamül, içtihat bağlamaz. Devlet aklının gereği neyse onu yaparız, incesine bakmayız. Yani kanun varsa kanuna uyması gerekmiyor ki? Açık bir şekilde, İstanbul Sözleşmesi’nin emrivaki ile iptali anayasaya aykırı, uluslararası sözleşmeleri aykırı, mantığa aykırı, hukuka aykırı. Vız gelir diyor, biz yaptık oldu. Şimdi düşünün bi zahmet, bunu diyen adam niye bu kanunu kaldırır? Uymayıverirsin, olur biter, değil mi? Kanunların bağlayıcılığı yoksa eğer, bir kanun kaldırmanın ne faydası var?
İstanbul Sözleşmesi metni boz bulanık, berbat bir metin. Dişimi sıktım, baştan sona okudum. Otuz madde mi ne, öyle bir şey. Bir sürü görev yüklüyor hükümete. Heyet kuracaksın, şu konularda kanun çıkaracaksın, bu konularda yönrtmelik tüzük çıkaracaksın diye görevler veriyor. Yapmayıverirsin. Hatta aklın varsa eğer, dersin ki İstanbul Sözleşmesi bizim için Kuran kadar azizdir, zaten Peygamberimiz de öyle buyuruyor, 22. yüzyılda uzayda da onu biz uygulayacağız. Ağzın torba değil ki büzesin. Sonra bildiğini okursun. Bunu niye yapmadı? Niye böyle ortalığı velveleye verdi? Bu soruyu aklınızdan çıkarmayın.
Buradaki olay bir dış politika olayıdır. Türkiye’nin, Avrupa Birliği tarafından kendisine dayatılan bir koşula, bir sözleşmeye meydan okumasıdır. Meydan okuyor, tanımıyorum seni kardeşim diyor. Umurumda değilsin diyor. Kurallara aykırıymış, ay kıçıma kadar diyor. Ben deliyim diyor. Benim tersime gelme, her şeyi bozarım. Gerekirse İnsan Hakları Sözleşmesini de bozarım diyor. Naparsın ki diyor. Bu bir pazarlık tavrıdır. Bilmiyorum, Kapalıçarşıda herhangi bir konuda pazarlık ettiniz mi? Ettiyseniz bilirsiniz. Son derece kabadayı bir tavır alıyor, meydan okuyor, fakat açık kapı bırakıyor. Sembolik düzeyde kalıyor. Ben deliyim, beni kızdırma sağım solum belli olmaz diyor. Fakat yaptığında bir delilik yok. Çünkü gerçek dünyada sonucu olan bir şey değil.
İstanbul Sözleşmesi gitti diye karalar bağlayanlar diyorlar ki, efendim kadına karşı şiddeti önlemek için, falan filan için bu antlaşma şart. Oysa kanunlara baktığınız zaman aile içi şiddete ilişkin kanunlar Türkiye’de son derece sert. Feminist bacılarımızın arzu ettiği maddelerin hemen hepsi var kanunlarda. Bu konuda iyi kötü uzman sayılırım, çünkü cezaevinde uzun süre karısına şiddet uygulayanların, karısını döven, karısını bıçaklayan, uzaklaştırma cezası aldığı halde karısına musallat olan adamların koğuşunda kaldım. Koğuş ağası bendim, o yüzden bir hayli yakından izleme fırsatı buldum. Bayağı sert Türkiye’de bu konudaki kanunlar. Batı ülkelerindeki kanunlardaki farkları yok. Ve sert bir şekilde uygulanıyorlar. Yani sözleşmenin kaldırılmasıyla fiili dünyada değişen bir şey yok. Sembolik sonuç alınıyor. Olay iç politikaya değil, dış politikaya yönelik.
Bunu bilin, öyle hemen gaza gelmeyin.