İstanbul Rum Patrikhanesinin geleceği var mı
Pazar Sohbeti
17 Ekim 2021
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Azalan Rum nüfusunu göz önüne aldığımızda Ekümenik Patrikhane’nin geleceği hakkında ne söyleyebilirsiniz? Bu kadim kurumun demografi sebebiyle varlığını sürdürememesi mümkün müdür?
Bir kere ‘Ekümenik’ sıfatını öyle rastgele kullanmamanızı öneririm. Ortodoks Patrikhanesinin ekümeniklik iddiası partizan bir görüştür. Ekümenik demek evrensel demek, tüm Hristiyan dünyasına şamil demek. Ne münasebet? Bir sekttir, yani hiziptir. Mesela Ermeni kilisesi İstanbul’un ekümeniklik iddiasını 451 yılından beri gayrimeşru sayar, bir gasp teşebbüsü olarak görür, kesinlikle reddeder. Haklıdır da bence.
İstanbul Patrikhanesi günümüzde çok marjinalleşmiş bir kurum. Orta gelecekte tasfiyesi pekala mümkün görünüyor. Türkiye’de Rum diye bir şey kalmadı. Türkiye’deki asimile olmamış ve 80 yaşından genç olan Rumların sayısı bir avuç kadar kaldı. Rum görünenlerin çoğu da sanırım Hataylı Arap Ortodokslardır. Bir miktar da evlilik yoluyla sonradan Türk vatandaşlığı alan Romenler, Ukraynalılar, Gagauzlar, Gürcüler vesaire var. Sayılarını göz önüne alırsanız Patrikhane gibi bir kurumun Türkiye’deki varlığının ciddi bir dayanağı kalmamıştır. Henüz hayatta olan Rumların yaş ortalaması gelecek için umut vaadeden bir nitelikte değil. Evlilikle gelenlerin asimile olup Türkleşme eğilimi çok yüksek. Ve hepsinden daha önemlisi Ortodoks kilisesinin Türkiye’de ruhban kadroları yetiştirecek okulu yok, dolayısıyla kurumun kendini yeniden üretme kapasitesi çok sınırlı.
Şunu da unutmayın ama, Ortodoks Kilisesi Bizans’tır. Bizans da entrikadır. Ortodoks Kilisesi o konularda çok tecrübelidir. 1700 seneden beri ince hesaplar, karmakarışık politik dengeler hesabı üzerine kurulu bir teşkilattır. Dışarıdan bakan birinin, Ortodoks Kilisesinin önümüzdeki yıl veya on yıl veya elli yılda neler yapacağı veya yapabileceği konusunda fikir yürütmesi çok kolay değildir. Yaşayan görür. Öyle düşünmek lazım.
Türkiye açısından İstanbul Patrikhanesi büyük bir kozdu. Yüzyıllar boyunca öyle olmuştu. Ortodoks alemi çok da küçük bir yer değil. Rusya var, bütün Balkan ülkeleri var. Doğu Avrupa’da hakim unsur olmasalar bile oldukça güçlü oldukları bir sürü ülke var. Tüm dünyaya yayılmış bir azınlık dahi olsalar, güçlü, geleneksel, geleneklerine ve kurumlarına bağlı, 2000 yıllık tecrübeye sahip bir network var. Bunun başının Türkiye’de olması, İstanbul’da olması, Türkiye Devleti açısından, farklı koşullarda, farklı bir dünyada, büyük bir egemenlik unsuru olabilecek bir hadiseydi. Bu yüzdendir ki dünyadaki çeşitli Ortodoks cemaatleri fırsat buldukça İstanbul’dan bağımsızlık ilan ettiler. Önce Sırbistan’dı, Bulgar Kilisesi’ydi. Peşinden Yunan kilisesi, yani merkezi Atina’da olan Yunan ulusal kilisesi, Gürcü kilisesi, bunların hepsi İstanbul Patrikhanesi’nden koptular. Niye kopmak istediler? Çünkü İstanbul Patrikhanesi Osmanlı devletinin bir kurumuydu. Osmanlı devletinin etki alanından kurtulmak istiyorsan İstanbul Patrikhanesini reddedersin. Ve araya mesafe koyarsın.
Buna rağmen İstanbul Patrikhanesi yakın tarihlere kadar Ortodoks dünyası üzerinde ciddi bir manevi ağırlığı korudu. Günümüzde ise bunun temeli kalmadı. Çünkü içinde bulunduğu ülkenin devleti tarafından istenmeyen, aşağılanan, kötülenen bir kurum. Parası yok, kadrosu yok, ruhban kadroları yetiştirme imkanı yok. Dolayısıyla Türkiye kendi kontrolünde olan ve gerekirse Rusya, Ukrayna, Moldova, Finlandiya, efendime söyleyeyim, Romanya, Bulgaristan üzerinde siyasi etkisi olabilecek, bu ülkelerin siyasetinde ciddi bir rol oynayabilecek olan bir kurumu kendi eliyle tahrip etti.
Akıllıca bir politika mıydı? Bilemeyeceğim doğrusu.