İslam ülkeleri modernleşir mi
Pazar Sohbeti
28 Mart 2021
0:00
0:00

metin

Müslüman ülkelerin modernleşmesi mümkün mü? Mümkün ise nasıl olur?
Modernleşmeden ne kastettiğinize bağlı. Müslüman ülkeler 20. yüzyılın ilk yarısında veya çeyreğinde modernleşme yönünde çok ciddi bir çaba harcadılar. Modernleşme derken burada kastedilen, Batı uygarlığının güncel normlarına ayak uydurma çabası. Dünyanın diğer bölgelerinden önce ve çok daha tutarlı bir şekilde girdiler bu çabaya. 1820’lerde Mısır başlattı bu süreci. Osmanlı devleti takip etti. Onu İran takip etti. Bu üç büyük İslami ülke 19. yüzyılda muazzam bir reform sürecinden geçtiler. Devlet teşkilatlarını modernize ettiler, ekonomik yapılarını modernize ettiler. Hukuk sistemlerini değiştirdiler. Dillerini, yazı ve yayın ve iletişim araçlarını, ordularını Batı normlarına uyarladılar. Kıyafetlerini baştan ayağa değiştirdiler. Sanat anlayışlarını, edebiyatlarını, mimarilerini, görsel sanatlarını benzeri dünya tarihinde çok az görülmüş bir şekilde modernize ettiler. Atatürk’le başlamadı, Atatürk bir dip notudur bu süreçte. Türkiye’de Tanzimat’la başladı. Tanzimat sürecinde, Abdülhamit zamanında, İttihat Terakki döneminde çok cesur, hakikaten tarihte eşine rastlanmamış radikallikte bir kültür devrimi yaşadılar.
Mısır aynı şekilde yaşadı. İran daha geç başladı, fakat 20. yüzyılın başlarından itibaren daha da yoğun bir şekilde dönüştü. Diğer daha marjinal ülkelerden Afganistan 1920’lerde, 30’larda büyük bir modernizasyon hamlesine girişti. İngiliz yönetimi altında olan diğer büyük İslam diyarı, Hint ülkesi büyük bir dönüşüm geçirdi.
Bu çabaların neden fiyaskoyla sonuçlandığını anlamadan bugünkü durum hakkında fikir yürütmek çok doğru değil bence. Gerçek şu ki, Batı ülkelerine olan güven ve inanç Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren çok ciddi bir şekilde sarsıldı. Batı’nın dost değil düşman olduğu fikri, bu saydığım ülkelerin hepsinde de fikir önderlerinin büyük bir bölümünü etkisi altına aldı.
Dönüşüm süreci bir yandan uluslararası faktörlerle, yani Batıyla olan ilişkinin zehirlenmesinin bir sonucu olarak duraksadı ve geriledi. Diğer yandan ülke içindeki dinamikler — hızlı nüfus artışı, şehirleşme, proleterleşme, bunlar içte modernleşmeye karşı muazzam bir tepki dalgasının ortaya çıkmasına sebep oldular. Mısır’ın, İran’ın, Türkiye’nin, Endonezya’nın yoksul kitleleri, modernleşme projesini kendi varlıklarına yönelik bir tehdit olarak gördüler. Hem ekonomik bir tehditti, fakirleşme ve bağımlılaşma olarak gerçekleşiyordu büyük kesimler açısından. Hem kültürel açıdan, insan olarak değerlerinin ayak altına alınması olarak gördüler.
İslam’ın 20. yüzyılın ikinci yarısında yeniden bir siyasi ideoloji olarak ortaya çıkması, yeniden bir kurtuluş umudu olarak insanlara dönmesi işte bu yenilgiden doğan bir ihtiyaçtır. Bu ülkelerin yönetici sınıfları ciddi ve samimi bir çaba gösterdiler Batılılaşma için. Ne zaman ki bu çaba fiyaskoyla sonuçlandı, o zaman insanlar karanlıkta el yordamıyla bir çözüm bulmaya çalıştılar. 1400 sene önce ortaya çıkmış ve çoktan tükenmiş olması gereken, çoktan ölüm döşeğinde olması gereken bir ideolojiye yeniden kurtarıcı olarak sarıldılar. Bu anlamda bugünün İslamı — bugünün alt tabaka İslamı — son derece modern bir fenomendir. Tamamen çağdaş bir fenomendir. İslam tarihiyle alakası olmayan yeni bir hadisedir. Modernleşmenin ikinci perdesinin müziğidir.
Bu nereye götürür İslam ülkelerini bilmiyorum. Bildiğim sadece şudur: 1920’lerin formülü iyiydi, onu tekrar uygulayalım, hadi bu köylüleri susturalım, Batının normlarını benimseyelim diyen insanlar cahildir. Çok feci surette cahildir. Ve bu cehaletten kendilerini kurtarma yönünde en ufak bir ipucu vermedikleri için, canım yavaş yavaş akıllanırlar elbet, bunun böyle olmadığını görürler ümidi de yok görünüyor. Bu sınıfları komple tasfiye etmekten başka bir gerçekçi bir siyasi çözüm var mı, emin değilim. 1920’ler modernleşmesinin, Tanzimat modernleşmesinin hala geçerli bir formül olduğunu zannedip de işte Batı bakın ne kadar güzel, niye onlara benzemeyelim ki, adamlarda hak var, hukuk var, hür teşebbüs var, temiz insanlar, yerlere tükürmüyorlar, kadınları da dövmüyorlar vesaire — bu model feci surette iflas etmiştir. Yok böyle bir ihtimal, böyle bir şey olmayacak. Bunu bir çözüm yolu olarak olarak önerenleri, peki teyzecim sen git evinde otur ilacını al diyip evlerine göndermekten başka bir çare var mı? Bir inkar psikozu içindeler. Toplumda faydalı bir işlev görmeleri ihtimali pek kalmadı.
Batı’nın moral üstünlüğü, kültürel üstünlüğü, ahlaki üstünlüğü, ideolojik önderliği tarihe karışmıştır. Ekonomik zenginlikten arta kalanlar dışında her sahada üstünlüğünü yitirmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında ağır darbe yedi, inandırıcılığını büyük ölçüde yitirdi. Bugün geldiğimiz noktada artık büsbütün bitti. Yani birtakım olumlu şeyler elbette var. Sonuç olarak orada da insanlar yaşıyor. Yüzlerce yıllık tecrübe var. Birtakım kurumlar, birtakım fikirler, birtakım kültürel kazanımlar elbette var. Fakat bunların İslam ülkelerine model olması, İslam ülkelerinde bir kurtuluş reçetesi olarak benimsenmesi ihtimali yok.
Diğer yandan İslam ülkelerinin kendi içlerinde 1920-30’lara kadar yönetici elit hangi yöne gidilmesi gerektiğine dair az ya da çok fikir birliği içindeydi. Köylüye ve fellaha kimse sormuyordu senin fikrin nedir diye. Bugün ise dünün köylüsü ve fellahı egemen hale gelmiş durumda. Ekonomik, kültürel ve siyasi dizginleri ele geçirdiler. Yönetici elitleri hiçbir şekilde bir fikir birliği içinde değiller. Olsa olsa halk ne diyorsa o yönde gitmeliyiz fikri üzerinde anlaşmaya varmış durumdalar. Dolayısıyla ‘ah mirim, bunlar çok geri, Paris’e gitseler de medeniyet görseler’ söylemi bugünün dünyasında artık karşılığı olmayan bir şey. Var olan kültür çerçevesinde, var olan ekonomik, siyasi dengeler çerçevesinde bu ülkelerin kendi modellerini oluşturmaları lazım.
Yahut da dünyada toptan dengeler değişecek. Ne bileyim Çin yahut Rusya ön plana geçecek. Haaa, bu sefer hep beraber Çin modelini uygulamaya başlayacaklar. Bu da bir ihtimaldir. Olur mu olmaz mı bilmiyorum, ama 1920’lerin, 30’ların formülleri ile bugün ülkelerin yönetebileceğini veya reforme edilebileceğini sananlara Allah acil şifalar versin demekten başka bir çare göremiyorum.