İslam dini çağa ayak uydurur mu
Pazar Sohbeti
29 Aralık 2019
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
İslam dininin çağa ayak uydurabileceğini düşünüyor musunuz?
Elbette tüm dinler çağa ayak uydurur, her zaman uydurur. Aksine inanıyorsanız dinlerin gerçekten tanrısal olduğunu düşünüyorsunuz demektir. Teorik olarak, sadece Allah değişmez. Oysa ki dinler insan ürünüdür. İnsan fikriyatının ve toplumsal ihtiyaçların bir yansımasıdır. Dolayısıyla dinler çağa ayak uydurur. Nitekim bugün bir siyasi ve toplumsal akım şeklinde karşımıza çıkan İslam da son derece modern bir fenomendir. Bugüne özgü bir oluşumdur. İslam tarihiyle ilgili en ufak bir bilginiz veya birikiminiz varsa bilirsiniz ki, bu İslam tarihteki İslam değil, başka bir hadise. Bugünün gereklerine cevap veren bir hadise.
Elbette bin türlü boyutu var, din gibi kompleks bir hadisenin. Pek çok insan bir aile geleneği, bir alışkanlık olarak yaşıyor İslam’ı. Ancak siyasi bir söylem olarak dile getirilen İslam bu değil, bir mağdurlar hareketi, kendini mağdur olarak algılayan insanların bir hareketi, bir protesto hareketi, bir isyan hareketi, net bir şekilde kendini bir alt tabaka hareketi olarak gören bir olgu. Tarihten tanıdığımız İslam dini, en azından Abbasi çağından Osmanlılar zamanına kadar, son derece kibirli, son derece üstten bir dili olan bir elit diniydi. Bir yönetici sınıf diniydi. Devlet sahiplerinin diniydi. Söylemi de böyledir, kültürü de böyledir, bakış açısı da, psikolojisi de böyledir. Başka bir fenomen. Daha geriye gittiğiniz zaman, Kuran’da yansıyan İslam gene farklıdır. İlkel bir kabile toplumunun ideolojisidir. Temel faaliyeti savaş ve yağma olan, nispeten sınıfsız, eşitlikçi bir toplumun ifadesidir. Bunlar farklı fenomenler. Demek ki çağdan çağa değişmiş, zamana ayak uydurmuş.
Şu ayrıma dikkat edin. Çağa ayak uydurmak demek, çağın egemen ideolojisine ayak uydurmak demek değildir. Çağın egemenlerinin o çağa atfettiği değerlerle uyuşması gerekmez. Birisinin modern olması için illa Starbucks’ta oturması ya da son moda yırtık pantolon giymesi gerekmez. Modern olmak demek, bugünün sosyal ihtiyaçlarının ürünü olmak, bugünün sosyal ihtiyaçlarına bir cevap olmak demektir. Bugünkü İslam, geçmişin bazı temalarını kullanıyor. Geçmişten gelen birtakım söylem kırıntılarını bağlamından koparıp alıyor. Bu sayede meşruiyet devşiriyor. Fakat söylem başka şey, anlam başka şey. Reklam başka, mal başka. Bunu aklınızdan çıkarmayın.
İslam’a karşı bugün, gerek Türkiye’nin gerek dünyanın egemen çevrelerinin geliştirdiği yaklaşım, bundan önceki dönemde anti-komünizm için kullandıkları propaganda söyleminin tıpkısıdır. Aman çok tehlikeli. Hepsi terörist. Hepsi gizli örgüt. Rasyonel düşünemezler. Bir tür akıl hastalığı. Medeniyet düşmanı bunlar...
Bence asıl rasyonel düşünce yeteneğini kaybetmiş olanlar bu propagandayı üretenlerdir. Soğukkanlı ve objektif olmak lazım. Tarihte binlerce örneği olan isyan hareketlerinden biridir bu. Şu ya da bu nedenle haksızlığa uğradığını düşünen bir kitle egemenlere karşı güç mücadelesine girmiş, mevzi kapmaya çalışıyor. Bunun için gereken söylemler neyse onları üretiyor, kullanıyor, gerekirse istismar ediyor. Geleneksel dinin bazı söylemlerini mücadelesi için kullanışlı buluyor.
Nasıl demişti Egemen Bağış? “Bakara makara”...
Sözünü ettiğiniz öfke niye günümüzde patladı sizce?
Çok basit bir nedenle. Alt tabakalar okul gördüler. Hepsi okur yazar oldu. İki, ulaşım imkanları büyüdü. Üç, iletişim imkanları büyüdü. Televizyon geldi ve şehirleşme geldi. Bunlarla birlikte, dün kendi köyünde iyi kötü toplumun genelinden izole edilmiş bir yaşam süren insanlar, toplumun orta yerine atıldılar ve şunun farkına vardılar ki, hop yani, biz de insanız ve bizim yok sayılmamız doğru değil.
Bildikleri kültürel değer atalarından kalma İslam değerleriydi, ona sarıldılar. Daha tam söylemek gerekirse, şehirli elitin o konularda ne kadar cahil olduğunu sezdiler, ve işte zayıf noktaları budur diyerek oradan saldırdılar. Bundan şöyle bir paradoksal sonuç çıkıyor, ki üzerinde düşünürseniz hiç önemsiz bir sonuç değildir. Türkiye’nin şehirli eliti din konusunda daha duyarlı, daha bilgili, daha ciddi olsaydı, Türkiye’deki alt tabaka direnişi belki de din motifi üzerinden şekillenmeyecekti. Şöyle düşünün. Anadolu ve Rumeli’nin avam sınıfları geçmişte de isyan etmişler. Osmanlı zamanında Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik kisvesi altında isyan etmişler. 20. yüzyılın ilk yarısında, ta 1960’lara kadar genellikle devlet sahiplerinin nobranlığına karşı sol bir söyleme meyletmişler. 1980-90’lardan bu yana İslami bir dayanak noktasını seçmelerinin sebebi fıtrattan gelen bir yobazlık değil. Karşı tarafı vuracak olan silahın o olduğunu hissediyorlar. Oradan vuruyorlar.