İnsanoğlu aidiyetleriyle mi yaşar
Pazar Sohbeti
31 Ağustos 2020
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

İnsan olmak için belli bir dine, millete, ırka, ideolojiye, gruba, futbol takımına ait olmak gerekiyor mu? İnsanı insan yapan bunlar mıdır?
Bu soruya gençken ya da bundan 10-15 yıl öncesine kadar çok kolay cevap verirdim. Teh! Ne lüzum var bunlara? Belki o kadar da dar ufuklu değildim ama en azından polemik ateşinde o yönde kullanırdım oyumu.
Gitgide fark ettiğim bir şey var. İnsanı insan yapan bunlar, aidiyetler. İnsanlara, birader sen kimsin diye sorduğunda insanlar hemen her zaman aidiyetleriyle cevap verirler. Bireysel kazanımlarıyla cevap vermezler. Sen kimsin? Ben Japon’um, ben Budistim, ben şu sınıftanım, şu zümredenim, şu mesleğe mensubum, şu şehirdenim, şu takımı tutarım derler. Bunlarla gurur duyarlar, bunlar sayesinde kıymet taşıdıkları hissine kapılırlar, bunlarla yücelirler. Ezici çoğunluk açısından bu böyledir. Bireysel kazanımlarıyla kendini tanımlayanlar kimdir? Çok istisnai insanlardır, çok küçük bir azınlıktır. Kalabalıktan onları ayırt eden birtakım bireysel başarıları olan insanlar çok küçük bir zümredir. Onlar dahi normal koşullarda kendi başarılarından ziyade kolektif başarılardan, okulundan, entelektüelliğinden, mensup olduğu çevrelerden medet umarlar. Tanımadığınız bir insanla iletişim kurduğunuz ilk dakikadan itibaren size makineli tüfek hızıyla aidiyet simgeleri fırlatır. Her şeyiyle, konuşma tarzıyla, beden diliyle, taktığı gözlükle, giydiği giysiyle, saç modeliyle, araya sokuşturduğu referanslarla size sürekli olarak hangi gruplara ait olduğunu bildirir. Dil dediğiniz şey bir aidiyet bayrağıdır. Hangi dilde konuşuyorsan bir mesaj veriyorsun karşısına. Ben şunlardanım diyorsun. Sonra din, pek çok insan için kimliklerini tanımlayan asli unsur. Dindar bir insan olmayabilirsin; ben değilim mesela. Ama ister istemez farkına varıyorsun ki bir ecdadın var senin, bir töre cemaatinden geliyorsun ve bu pek çok şeyi belirliyor. Bunlara hakaret edildiğinde irkiliyorsun, rahatsız oluyorsun. Gruba yönelik düşmanca tavırdan dolayı birey olarak kişiliğini zedelenmiş hissediyorsun.
İnsanların büyük çoğunluğu için varlıklarını tanımlayan şey grup aidiyetleridir. Bir de azınlık olanlar vardır. Doğuştan huysuz insanlardır. Veya müktesebatlarıyla, kazandıklarıyla, öğrendikleriyle, gruplar karşısında nispi özerklik kazanmışlardır. İçinde bulundukları grupları eleştirme, sorgulama, ironiyle yaklaşma, protesto etme özelliğini kazanmışlardır. Bunlar değerli insanlardır. Bu tipleri ben seviyorum. Hoşlanıyorum, bazen onlara gıcık kapsam da. İnsanlığı, dünyayı bir adım ileri götürenler onlar olmuştur, sorgulayabilenler olmuştur. Kendini sadece aidiyetiyle tanımlamayanlar olmuştur. Fakat bu zümre, tanım icabı azınlıktır. Azınlık olmak zorundadır. Bir tarafta kalabalıklar olacak, gruplar şeklinde örgütlenmiş ve gruplar şeklinde tanımlanan kalabalıklar olacak ki birileri de bunu sorgulamayı kendisine görev edinsin. Onlar karşısında nispi özerklik kazanmaya çalışsın.
Her iki cins insan da lazımdır bence. Ben sürümden ayrılmam, benim sürüm en iyi sürü diyen kalabalıklar da olacak, sürü yanlış yöne gidiyor, bazen sürüyü eleştirmek lazım diyen sivri kafalılar da olacak. Her ikisi de sonuç olarak aidiyet temeli üzerinden varlıklarını tanımlayan karakterlerdir. Her ikisi de aslında aynı temel insani davranış biçimlerinden besleniyorlar.
O yüzden dinlerin, ideolojilerin, ırk ve milletlerin ve grupların ve zümrelerin varlığı elzemdir diyeceğim. Nerede kaldı senin liberalliğin diye bana çıkışanlar olacak şimdi. Yaş ortalamalarının yirmi beş olacağını tahmin ediyorum. Onlara söyleyeceğim şudur: Kırk yıl bekleyin sonra konuşalım.