İnsan doğasında özgürlük mü itaat mi var
Pazar Sohbeti
6 Mart 2023
0:00
0:00

metin

İnsan doğası eşitlikçi midir yoksa hiyerarşik midir? Hiyerarşik ise, İslam’ın özü olan itaat aslında olması gereken midir?
İlk soruya cevaben “her ikisidir” deyip geçersek sorunuz birdenbire boşluğa düşer. İnsanlığın doğasında hiyerarşi duygusu vardır: Güvendiği bir öndere, güvendiği bir yol göstericiye, mürşide inanmak. Kendi çözemediği bin türlü problemi var, onun bildiğine güvenmek. Gözünü kapatıp onun peşinden gitmek. Bunlar çok tipik insan davranışlarıdır.
Öte yandan eşitlik duygusu da insanın doğasında var olan bir şeydir. Karşımdaki yaşayan, konuşan ve duyguları olan bir insansa, gözlerine baktığım zaman onun bir insan olduğunu algılayabiliyorsam, onun da bir değeri vardır. Bu değer az olabilir, çok olabilir ama herkesin bir değeri vardır. Dolayısıyla mürşit ne kadar güvenilir olursa olsun hakikati tekeline alamaz, yüzde yüz otorite olamaz. Çünkü insanların her birinin de kendine göre bir ruhu, kendine göre bir duygusal dünyası vardır. Ve mürşidin gösterdiği yol bununla uyuşmadığı zaman, insanların, kusura bakma ben katılmıyorum bu görüşe deme hakkı ve mecburiyeti vardır. Buna saygı gösterilmesi gerekir. İkisi birden.
İslam’ın özü dediğiniz şeyi itaate indirgeyebilir misiniz, bilmiyorum. İslam kültürü geçmişte gayet devrimci eğilimler de üretebilmiş, eşitlikçi ve özgürlükçü fikirlere de yer vermiş. Bugünkü dünyada ise İslamcı siyasi düşünceler büyük oranda toplumsal korkudan besleniyor. Biz zayıfız ve dayak yiyoruz duygusundan doğan, dolayısıyla sürekli savunma pozisyonunu koruyan bir ideoloji. İçe kapanma, bir liderin etrafında veya ümmetin ortak duyguları etrafında kenetlenme duygusu hakim. İslam’ın 1400 yıllık elit kültüründen arındırılmış bir ayak takımı İslam’ı. İslam’ın taşralı bir versiyonu.
İşin çıkmazı da orada. İnsanların anlaşılır bir psikolojik tepkisi var. Ulusal ve uluslarüstü egemen kültürün aşağıladığı insanlar bir savunma refleksiyle bildikleri bir ideolojik çerçeveye sarılıyorlar. Yalnız bu çerçeveyi yenileyecek, ona içerik ve derinlik katacak olan entelektüel öncü sınıfından yoksunlar. Bu da, geçenlerde değindiğimiz gibi, yüzlerce yıl önce muhtemelen eğlenmek maksadıyla yazılmış bir kıyafetnamenin dini bir prensip olarak savunulması gibi absürt sonuçlar doğuruyor bazen.