İnönü ve Bayar Kemalist mi
Pazar Sohbeti
22 Ocak 2023
0:00
0:00

metin

Kemalistlerin İnönü ve Bayar’a aşırı hürmet göstermeleri sürü davranışı değil mi? Bu iki kişinin Kemalizme en ufak bir bağlılığının olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet düşünüyorum, tabii ki düşünüyorum. Hatta bu ikisinin Kemalizm’inin, Kemalizm’e adını veren zattan daha kuvvetli olduğunu düşünüyorum.
Kemalizm’den ne kastettiğinize bağlı tabii. 1913 gibi bir tarihten itibaren Türk yönetici sınıfları gayet kuvvetli ve keskin bir ideolojik çizgi benimsemişti. Mustafa Kemal Paşa oportünist bir siyasetçi olarak bu harekete kenarından dahil oldu ve çağın ortak görüşüne ayak uydurdu. İttihat ve Terakki rejimiyle başlar bu iş, Milli Mücadele potasında güçlenir ve en azından 1960’lara dek Türk yönetici sınıflarının ortak inanç zeminini temsil eder.
Nedir bu zemin? Birincisi, devlet her ne pahasına olursa olsun kurtarılmalıdır. İkincisi, bunun için Gayrimüslim unsurlar tasfiye edilerek homojen bir İslam topluluğu yaratılmalıdır. Üç, bu İslam topluluğu Türklük bazında yeniden tanımlanmalıdır ki İslam’ın köhnemiş, güncel değeri kalmamış olan unsurlarını kolayca temizlenebilsin. Dört, medeniyet Batıdadır. Batıdan öğreneceğimiz çok şey vardır. Beş, eğitim en önemli davamızdır. Böyle özetleyebiliriz. 1. Devletçilik. 2. Gayrimüslimlerin tasfiyesi. 3. Türk milliyetçiliği bazında yeniden tanımlanan ulusal kimlik. 4. Batılılık, batıcılık. 5. Eğitim seferberliği.
Dönemin yönetici kadroları, neredeyse istisnasız, Tanzimat döneminde kurulmuş dört beş okulda yetişmiştir: Harbiye, Tıbbiye, Mülkiye, Galatasaray ve daha ender olarak Hukuk Mektebi. Bu okullardan çıkanların hemen hepsi, ortak bir anlayış çerçevesinde birleşirler. Ortak bir travmaları vardır. Dünyanın en büyük devleti diye düşündüğün 600 yıllık devletin batmış. Bu batışın sonucunda bugüne dek bu ülkenin yöneticisi olan sınıf yok olmanın eşiğine gelmiş. Türk milletine bir şey olmaz; ülke nüfusunun çoğu için devletinin batması sorun değildir. Ama devletin yönetici kadrolarının gidebilecekleri başka yer yoktur. Devlet bizim olmasın, ne gam, biz de ticaret yaparız, doktorluk yaparız, felsefe risalesi yazarız deme şansları yoktur. Tek bir meslekleri vardır çünkü, devlet yönetmek. Bunu kaybettikleri zaman mahvolurlar. Dolayısıyla devletin yıkılması ihtimali, kabul edemeyecekleri bir seçenektir.
İkincisi, bu insanların hepsi ilk gençliklerini Abdülhamit döneminde yaşamışlardır. Hepsinin ortak kanısı Abdülhamid’in memleket için bir facia olduğudur. Şüphesiz Abdülhamid de devletin bekasnı gözetmişti. Fakat otuz üç yıllık idaresi ülkenin büsbütün köhnemesi, atalet ve yolsuzluk batağında boğulması sonucunu doğurmuştu. O yüzden bu kişilerin hepsi Abdülhamit’ten nefret ederler. Abdülhamit gibi olmamayı bir ulusal ideal haline getirirler. Çağdaş, modern, Batılı olunacaktır; gerekiyorsa şapka takılacak, hatta mayo giyilecektir. Ki Şark despotluğunun bin yıllık yükünü üstümüzden atabilelim.
Özeti budur o dönemin ideolojisinin. Bu bir şey, o kadro içinden gelip başa geçen bir siyasetçi olan Mustafa Kemal Paşa başka bir şey. Bugünün Kemalist adı verilen ve normal olarak faşizmden herhangi bir farkı olmayan ideolojisi yine başka bir şey. Bunları birbirine karıştırmayalım.
İnönü ve Bayar, tarif edilen kadronun ve zihniyetin bir bakıma en damıtık örnekleridir. Bayar daha faşisttir. Bayar’ın kariyerindeki belirleyici hadise Batı Anadolu Rumlarının tasfiyesidir. Bir çeteci olarak temayüz etmiştir. Rum köylerinin basılması, yakılması, bazılarının öldürülmesi, diğerlerinin korkutulup kaçırılması işleri içinde pişerek siyasi kadrolarda yer tutmuştur. 1937’de bu kez Dersim aşiretlerinin aynı yöntemlerle tasfiyesinde baş rol oynayacaktır. İnönü ise tuhaf bir şekilde bütün o kadro içinde Gayrimüslimlerin tasfiyesi işine hemen hemen hiç bulaşmamış olan bir kişidir. İdeolojik planda mutlaka benimsemiştir yapılanları, fakat 1925 Kürt İsyanı haricinde ellerini kana fazla bulamamış görünür. Bu da sonraki siyasi kariyerinde etkili olan faktörlerden biridir.